Oy ve yorumları unutmayınnn, öptümm!
***
İnişleri ve çıkışları. Kızgınlıkları ve mutlulukları. Yada her neyse. Devam ediyordu işte hayat, istesek de istemesek de bir şekilde devam ediyordu. Ölmeyi çok dilesek de devam ediyordu. Yaşamayı çok istesek de ölüyorduk. Hayat aslında hep zıttı, ama bizler sadece kendimize özel sanıyorduk.
Önümdeki küçük bardağı hafif titrek parmaklarım ile havaya kaldırdım, saniyeler içinde kafama dikmem ile yakıcı alkol boğazımdan geçip gitmişti. Bardağı tezgaha geri bıraktığımda bakışlarım barmeni buldu. "Bir tane daha." Ellerimi bardağın üstünden çektiğimde başını sallayarak bardağı geri aldı.
Bir insanın kendine ait barı olur muydu? Tabii, örgüt adına bir bardı. Ama sonuç olarak örgüt de onundu, ozaman bar da mı onun oluyordu? Bende onun oluyor muyum? Her neyse.
"Senin saçların ne güzelmiş öyle," baygın gözlerim ile kıvırcık kızıl saçlı adama bakıyordum. Oda bir bana bakıyor bir de elinde tuttuğu bardağa alkol dolduruyordu. Kızıl adam sessiz kaldı.
Kaşlarımı çattım. "Konuşmayı sevmez misin?" Yüzümü buruşturdum. Ben çok severdim, ama boş konuşan insanları sevmezdim. Gerektiği yerde konuşmayı severdim.
"Sadece tedbir alıyorum," dedi kızıl kıvırcık.
"Oow, niyeymiş o kızıl bomba?" Adamı taciz mi ediyordum, yoksa bana mı öyle gelmişti. Evet, evet kesinlikle bana öyle gelmişti.
"Canımı seviyorum," dedi bu sefer de.
Omuz silktim. "E bende seviyorum."
Bakışları bu sefer beni bulduğunda on saatte doldurduğu küçücük bardağı önüme bıraktı. "Sevgilinin örgütünden birine laf atıyorsun, çünkü sarhoşsun. Ama seninle konuşursam canı tehlikeye giren ben olacağım."
Anlıyordum, sevgilimden korkuyordu.
Bardağı parmaklarım ile çevirmeye başladım. "Ben seni korurum," dedim garantisi olmadığı halde.
Sessiz kaldı.
"Saçların gerçek mi?" Bence gerçek değildi, kıvır kıvırdı. Ve biraz uzundu, kıvırcık tutamlar alnına düşüyordu. Bir kere kızıldı, doğal kızıl mı olurdu? Selin de kızıl değil miydi? Bu insanlar niye kızıl?
"Hayır," dedi. "Oyuncak."
Başımı sallayarak tezgaha yan bir şekilde koydum. "Biliyor musun, 4 gün oldu." Gözlerimin hedefi barın içinde ki masanın üstüne kapatılmış sandalyelerdi.
"Hayır."
Kaşlarımı çatarak yüzümü kaldırdım, gözlerinin içine baktım. "Ne hayır?"
Omuz silkti. "Biliyor musun dedin, bilmiyorum hayır."
Dudak büzerek kenardaki içkimi diktim. "Sende hiç birşey bilmiyorsun." Bardağı tezgaha koydum.
"Bilmem gerekeni biliyorum." Gerçekten gıcık biriydi.
"Kaç yaşındasın sen?" Alıcı gözüyle süzmeye başladım.
Dik dik bakmaya başladı, yaşını da söylemedi. Onun yerine, "ergenliği bitireli çok oluyor," dedi.
"Neyse," dedim. "Konuyu dağıttın, ne diyordum ben?"
"Bilmem ne diyordun?" Bu ses önümdeki kızıla ait değildi. Çok aksine arkamdan gelen erkeksi bir sesti. Tanıdık, ama zihnimin tanımadığı bir sesti.
Kafamı arkaya çevirdiğimde ilk gördüğüm şey kahverengi gözler olmuştu. Alıcı, yakıcı ve parlak. Işıl ışıl gözler. Gözlerinde kendi yansımamı bile görebilirdim belki, ama bunu istemedim. Bakışlarım geri kızıla düştüğünde kahverengi gözlü adam arkamda kaldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhlardaki İzler
General FictionBen Seren Deniz. Bu kadarım, bana verilen isimden ibaretim. Ne annemin koymak istediği ismin anlamı gibi ışık saçan biriydim ne de bir zamanlar sevdiğim adamın dediği gibi gecenin ay ışığıydım. Ben sadece Serendim. Merdan Deniz'in, sırf annem istedi...