Benim açımdan uzun bir bölümdü. Ve oldukça da anlamlı.
Hatırlatma da yapayım: bölümler her hafta pazar günü geliyor. Gelmediği zaman olursa haber veririm.
İyi okumalar. Oy ve yorumları unutmayınn.
***
Dört bir yanımı bir sızı sardı, ama bu sızının sebebi bedenime isabet eden bir kurşun değildi. Tam aksine gerçek bir kurşun olmasa da kurşun gibi kalbimi delip geçen bir kazığın acısıydı. Onun için kendini bile gözden çıkardığın kişi ile bu duruma gelmek kalbimi delip geçiyordu. Öyle ki kurşun isabet etse bu kadar acısını çekmezdim. Onca şey yaşayıp görmüştüm fakat sanırım benim için durak noktası burası. Bir yerde duracağım, ve bu yer neresi hala bilmiyorum. Ya şimdi durup herşeyi bırakıp buradan çıkıp gideceğim, ya da devam edip nolduğuna bakacağım.
Fakat nalet olası acıma duygum buna izin vermiyordu.
Üstüme düşen Naz'ın bedenini ile kafam daha çok karışmıştı. Bedenim de bir acı hissetmediğime göre herhangi bir kurşun bana isabet etmemişti. O halde kurşun Naz'a mı girmişti?
"Naz..." Fısıldadım fakat kimse duymadı. Zaten bende kimseyi duyamadım. Dışarıdan bir sürü karışık ses duydum ama hepsi okadar bulanık geldi ki çözemedim. Hiç gücüm yoktu ama kısık gözlerimi aralayıp üstüme düşen Naz'ı ittirerek yan tarafıma düşürdüm. Dirseklerim yere değiriyordu, gözlerimi bir kaç kez kapatıp açtığımda kafesin kapısının da açılma sesini duydum. Umursamayarak doğrulduğumda Naz'ı süzdüm. Gözleri kapanmıştı, bayılmıştı. Bedenini diklatlice süzdüm fakat yarası yoktu. Bedenini belinden ve omzundan kavrayıp yan tarafa doğru çevirip arkasına baktım, orda da yoktu. Ama birşey fark etmiştim, Naz'ın üstündeki badinin koltuk altı kısmında bir kurşun deliği vardı. Kurşun kıyafetinden sıyırmıştı, kurşun başka bir yere saplanmıştı. Birinin kolları gövdeme sarıldı.
"Dur!" bağıran kişi Akın'dı. Fakat beni tutan kişi o değildi. Geriye doğru çekti bedenimi. Beni tutan kişiyi göremedim ama Akın'ın ve Naz'ın adamlarının Naz'ın başına geçtiğini fark ettim. Naz'a neden baktıklarını sorgulamadım, çünkü biliyordum. Naz yoksa hiç birşey yoktu aslında. O Yekta'nın bilgilerinin anahtarı idi. Akın ise zaten ne benim ne de Naz'ın ölmeyeceğini biliyordu. Ona hiç birşey söylememiştim fakat beni çok iyi tanıyordu, bu yüzden benim Naz'ı öldürmeyeceğimi bunun sadece bir teşvik olduğunu çok iyi biliyordu. Naz'ı bu kafese sokmamın amacı onu öldürmek değil, sadece karşısındaki kişinin kim olduğunu hatırlatmaktı. Karşısındaki kişinin bir zamanlar elini tuttuğu kişi olduğunu hatırlamasıydı.
O ise hırsı yüzünden beni öldürmeyi göze almıştı.
Ağzım aralanmış birşey söylemeyi bekliyordu belki, ama olmadı. Şokla bakmaktan başka birşey yapamadım. Kafamı yavaşça arkaya çevirip yukarı baktım. Ardıç'tı.
"Kurşun isabet etmemiş, koltuk altından girmiş ama bedene isabet etmemiş. Kurşun duvara mı isabet etti?." Kendi kendime söylendim fakat sesimi duymuşlar, bana bakıp geri önlerine dönmüşlerdi.
"Geldim,geldim," diyerek yanıma Melis geldi. Elinde tuttuğu plastik su şişesinin kapağını açıp ağzıma doğru yaklaştırdığında sadece bir kaç yudum aldım. Ne olduğunu hala kavrayabilmiş değildim. Hatta bana neden su verdiklerini bile anlayamadım , birşeyim yoktu. Sanırsam silah sesini yakından duyduğum için etki altında olduğumu sanmışlardı. Fakat ben zaten bunlarla Büyümüştüm.
Peki o halde, kurşun Naz'a isabet etmemişti, kurşun o halde kime isabet etmişti?
Hızlıca yerimden kalktım, Ardıç'ın kolları tutmak adına belime sarıldı ama umursamadım. Kafesin kapısının eşiğine geldim, Naz'ı bile umursamadım. Küçük kapıda Selin dikilmiş geçmemi engelliyordu. Kaşlarımı çattım. Kurşun herhangi bir yere mi isabet etmişti, yoksa birine mi? Tek düşündüğüm buydu. Selin'i kolundan kavradığım gibi içeriye çektim, daha sonrasında ise kafesten çıktım. Kafesin küçük merdivenlerden inip yere bastım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruhlardaki İzler
General FictionBen Seren Deniz. Bu kadarım, bana verilen isimden ibaretim. Ne annemin koymak istediği ismin anlamı gibi ışık saçan biriydim ne de bir zamanlar sevdiğim adamın dediği gibi gecenin ay ışığıydım. Ben sadece Serendim. Merdan Deniz'in, sırf annem istedi...