Ben geldiiiim!!!
Heyecan kaldığı yerden devam ediyor :P
Nerede kalmıştık :D Hadi bakalım! Başlıyoruz ;)
Kendimi ona bastırdığımda, bu kez onun boğuk hırıldayışıyla tepeden tırnağa sarsılmıştım. Parmaklarımla zar zor tuttuğum çantam yere düşerken pat diye bir ses çıkardı. Bizim de hareketlerimiz çığrından çıkmışçasına hoyratlaşmıştı.
En son ne zaman öpüştüğümü hatırlamaya çalışsam da zihnim bulanıktı. Çok uzun zaman geçmiş olmalıydı yoksa böylesine delirmezdim. Fakat kendimi buna inandırmaya zorlamamın boşuna bir çaba olduğunun da içten içe farkındaydım.
Sırtımın duvara ne zaman yaslandığını hatırlamıyordum. Tıpkı Yavuz'un ateşten dudaklarının boynumda hükümdarlığını ilan etmesini, benim de parmaklarımın onun saçlarına karışıp çekiştirmesini hatırlamadığım gibi...
Dudakları ilerleyip çeneme, oradan tekrar dudaklarıma çıktı. Birkaç saniye ilk geri çekilen o oldu. Soluk soluğa, yarı kapalı gözlerimle ona bakıyordum. Etrafımızda pek ışık yoktu. O yüzden karanlığın içinde parlayan gözlerinden anlam çıkarmaya çalışıyordum.
"İkimiz için de yaza merhabaya yaraşır bir final olduğu kanısındayım," derken sesindeki boğukluk ne denli etkilendiğini gösteriyordu. Kollarım hâlâ boynundaydı. Ne o beni kendinden uzaklaştırıyordu ne de ben onun sıcaklığından kopmaya hazır hissediyordum. Hafif bir rüzgâr estiğinde, saçlarım onun yüzüne doğru uçuştu. Bundan memnunmuş gibi iç çekerken, yüzünü yeniden boynuma yaklaştırdı. Belimdeki ellerinden biri hareketlendi, avucunu çıplak sırtıma bastırdı. "Sarhoş olsaydın keşke..."
Uzaktan duyulan müzik etrafımızda salınıyordu. Merakım galip geldiğinde kendimi hafifçe çektim. Dudaklarımız birbirine tekrar kavuşma arzusuyla hazır bekliyordu. "Ne olurdu o zaman?" Sorumun cevabını biliyordum fakat ondan duymak istiyordum.
Parmakları yüzüme dökülen saçlarıma dokunuyordu. Usulca kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Sarhoş olsaydın, çok daha fazlasını istesem de bunu zapt etmem kolaylaşırdı," dediği anda soluklarımın hızlandığını hissettim. "O yüzden... Bence..." Sözlerini tamamlamaktan kaçındı. Kararsız gibiydi. Hatta benim anlayamadığım başka bir sebepten kaşlarını çatmıştı.
Ona gülümseyip başımı sola doğru eğerken boynuna yaklaştım. "Neyse ki tehlikede değilim. Sarhoşum ya ben şu an!" Fısıldayarak söylediklerim onu güldürmeye yetti. Tam o anda aramızda titreyen Yavuz'un telefonu, belli ki kurtarıcı rolünü üstlenmeye hevesliydi.
Beni istemeyerek bıraktığında, telefonu ceketinin cebinden çıkarıp ekrana baktı. Kaşları bir kez daha çatılınca kendimi durduramadım. "Güzel anların katili Taner o arayan, değil mi?" Yine dilimi tutamamıştım. Yanaklarımın yandığını hissettim.
Bakışları bana kaydığında, beni baştan ayağa titreten bir gülüş attı. Hemen sonrasında derin bir nefes alıp aramayı cevapladı. "Ne istiyorsun yine?" Birkaç saniye boyunca karşı tarafı dinlerken yüzündeki rahat ifade silinmiş, yerini yine okuyamadığım o gri belirsizliğe bırakmıştı. "Anlaşıldı. Ana kapıya geliyorum ben de." Bunu duyduğum anda, tüm neşem kaçıp bir yerlere saklandı. Eğilip yerdeki çantamı aldı, bana uzatırken derin bir iç çekti. "Her güzel şeyin bir sonu vardır."
"Değil mi ya?" Resmen atlamıştım lafına. Yüzümdeki hayal kırıklığını görmesini istemiyordum. Çantamı sıkıca kavradım. Üzüntümü belli etmemek için o eğlenceli yanıma sığınmaya çalışıyordum fakat o yanım şu an benimle pek aynı frekansta değildi. "Görüşürüz." Sonra durup toparlamayı denedim. "Yani belki de görüşmeyiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANUN KAÇAĞI
ActionBedenimin az önceki sıcaklıktan sıyrılıp soğuduğunu hissettim. Yavuz'a dair yepyeni sorular zihnimde birbirine bağlanmıştı. Bu yaralar ne zaman, nerede ve nasıl olmuştu? Çok merak ediyordum. Yavuz'un bana baktığını gördüm. Telefonu ne ara kapatmıştı...