Merhaba canlarım <3 Özledim valla sizleri ve buraları <3
Yoğun iş temposu ve hastalık nedeniyle Kanun Kaçağı'yla doğru düzgün ilgilenemedim ☹ Bu alerjik grip beni mahvetti ☹ Bugün de ağır bir şekilde geçiriyorum ama en azından bu akşam kendimi buraya dönmeye zorladım. Çünkü bu kadar uzun ara vermeyi sevmiyorum ☹
Bölümü klasik günlerimizden biri olan cumartesi akşamı yayınlayabildiğim için ayrıca mutluyum tabii <3
Biz birazcık zincirleri kırmış olabiliriz, haberiniz olsun :D Yavuz'a kıskançlık aşırı yakıştı 😉
Bölümü keyifle okuyun canlarım! Yorumlarınızı bekliyorum ve tabii ki bölüme oy vermeyi unutmayın 😉 Seviyorum hepinizi <3
Bölüm şarkısı: İkilem ~ Kaybolurum Gülüşünde
"Aaa! Atölyenin kapısı mı?" derken çoktan merdivenlere koşmuştum.Ne hissedeceğimi bilemez vaziyetteydim. Çok zor bir durumdaydım. Sıkışmış gibiydim. Ve Yavuz'un sesine, kokusuna, sarışılına nasıl da ihtiyaç duyduğumu o an anlamıştım.
Kalbim yine pıt pıt moduna geçmişti. Varlığıyla delicesine heyecanlanmıştım. İçimden mutluluk taşıyordu. Taşıp sonra her zerreme yeniden sızıyordu.
Nasıl oluyordu bilmiyordum ama Yavuz beni benden iyi tanıyordu.
"Evet. Sakin ol, beklerim ben."
Ama ben onu bekletmek istemiyordum. Üst kata çıkıp hızlı adımlarla kapıya doğru ilerledim. Açtığımda gözlerim bayram ediyordu. Yavuz Bakırcıoğlu'nun bu kadar yakışıklı, bu kadar karizmatik ve bu kadar cool olması yasaklanmalıydı. En azından benim dışımdaki tüm kadınlara!
"Selam," derken dudakları kıvrıldı. Benim ise içimde bir şeyler eriyordu. O dudaklara şak diye yapışmak geçiyordu aklımdan. Ya da kalbimden... Ya da hormonlarımdan...
Gözlerimi kırpıştırıp toparlandım ve kollarımı ona uzattım. "Hoş geldin." Beni belimden kavrayıp hafifçe kaldırdığında parmak uçlarımdaydım, yüzümü boynuna gömmüştüm. Kokusu beni baştan çıkarıyordu. İnsan bir kere alınca vazgeçemiyordu işte.
Beni çok yavaşça ayaklarımın üzerine bıraktı. Saçlarımı okşayarak arkaya doğru attı.
"Sen gün ortasında niye geldin?" Gerçi şikâyetçi değildim ama meraklanmıştım. "Kötü bir şey mi oldu?" Bakışlarım arkasında kalan adamlarına çevrildi, ardından da Engin'e yöneldi. "Hayatımın tehlikede olduğunu falan mı söyledin, Engin? Ben sadece o disiplinli tarzınla yine bilgi veriyorsun diye düşünmüştüm. Valla ben sizi nasıl sakinleştireceğimi hiç bilemiyorum," dedim kaşlarımı çatarak.
"Suçlama kimseyi." Yavuz'un sesini duyunca, bakışlarım tekrar ona yöneldi. "İlla bir şey mi olması gerekiyor?" diye sorarken tek kaşını kaldırmıştı. "Seni özleyemez miyim?" Gözlerindeki derinlik beni âdeta yutuyordu. O kadar istekli söylemişti ki galiba yine eriyordum.
Yüzüme tahminimce hülyalı bir ifade ve tatlı bir sırıtış yayılmıştı. "Konunun Engin'in sana bilgi vermesiyle hiç ilgisi yok yani?" Ağzım resmen kulaklarımdaydı. "Peki... Her özlediğinde işi bırakıp yanıma mı geleceksin?" Mest olmuştum. Ve bunu hep yapabilirdi. Bence hiç sakıncası yoktu.
Birkaç saniye boyunca gözlerime baktı. Hemen sonrasında, "Büyük ihtimalle," derken iç çekti. Bedenimdeki tutuşu aşırı hoşuma gidiyordu.
Ellerimle yüzünü kavradım ve dudağının kenarına küçük bir öpücük bıraktım. "Sevgilim," dedim kalbim heyecanla çarparken. "Buna çok ihtiyacım varmış. Şimdi daha iyi anlıyorum. Sorunu nasıl çözeceğimi bilmiyorum ama burada olman bile bir şeylerin düzeleceğine olan inancımı arttırıyor." Parmaklarım boynuna kaydı. "İyi ki geldin..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KANUN KAÇAĞI
ActionBedenimin az önceki sıcaklıktan sıyrılıp soğuduğunu hissettim. Yavuz'a dair yepyeni sorular zihnimde birbirine bağlanmıştı. Bu yaralar ne zaman, nerede ve nasıl olmuştu? Çok merak ediyordum. Yavuz'un bana baktığını gördüm. Telefonu ne ara kapatmıştı...