Giriş Bölümü

199 13 16
                                    

Giriş bölümüne geçmeden önce...
Bu kitap tamamlanmamış fakat yarısını sayfalarında benimsemiş bir kitaptır.
Kitabın yarısı ise üzerinde 3.452 dakika çalışılmış, 60.427 kelimeden oluşmaktadır. Ve her bölümü sizlere sunulmadan yazarın süzgecinden geçip tekrar okunup hazırlanmış olacaktır. Her Cuma yeni bölüm sizinle olacaktır.
Okumaya başlamadan önce Cinayet Mahalli için sizden bir şans istiyorum. Eminim bir kısımdan sonra bu kitaba inanacaksınız.
O hâlde, iyi okumalar... Cinayet Mahalli sizlerle,

GİRİŞ BÖLÜMÜ
Kara bulutlar... Büyük masmavi göğün en kara lütufları. Büyük bir sisin kara misali... Kâbusun turkuaza yaşattığı büyük kara perdesi... İşte göğü hâkimiyetine alabilmişti yazın bu tatlı gününde... Kara perdelerin çekili olduğu büyük sahne evreninde, geride mavinin en net tonu yatıyordu, böylesine bir koyu tona heba olaraktan... Büyük bir ihaneti yazıyordu bu kara bulutlar... Mürekkebin isyankâr siyahının satırlarında göğün mavi havuzuna ait olan güneşin dahi göğü sevmediği bir gün oluşturuyordu hele de İstanbul'a...

O betonun hükümetinde kalan şehrin göğe el uzatan büyük binalarına yağmur damlaları çarpıyor, git gide daha da hızlanıyordu. Bir ritimdir vuruyor, her bir su damlası betonun tatsız soğuk duvarlarında harap olmak üzerine ritmin çizgilerinde dönüyorlardı. Fakat haraplarının arkasında okunacak bir sürü satır bırakıyorlardı hazırların şehrine...

Bir kasvet... Kara bulutların öfkesindeki kinin tozları sığınmıştı sanki her bir su damlasına... Her gri taş duvarı beyazdan arındırmak için akıyorlar şehrin siyahını beyazdan temizliyorlardı. Bir zehrin en net tonunu yaratan kasvet... Fakat bazılarına aynı sahnede başka bir oyun dönüyordu. Sahnenin başrolü olan kara bulutların hapsinden kaçabilen damlalar... Huzur dağıtıyordu bazılarına. Huzurun tatlı kapılarına açılabilmek adına kucaklıyor damlaları, sesinde oluşan ritmi sokaklarında yankılandırıyordu. Çok şey yüklenebilirdi aynı sahnenin farklı zihinlerine... Aşk, hüzün, manasızlık...

Fakat ne olursa olsun yok oluşunun fermanı yazılıyordu İstanbul sokaklarında... Ufak birikintiler oluşturuyorlardı sokakların taşlarının üzerinde... Onca buluttan yeryüzüne sızabildikten sonra güneşin çağrısını bir küme halinde bekliyorlardı. Tekrar fakat bu kez şans üzere beyazın tatlı tonundaki bulutlara erişebilecek halde buharlaşana kadar... Fakat kader burada da bir döngü oluşturuyordu belki de... Bazıları yeni yolların en buğulu dehlizlerinde dolanıyorlardı. Bazı damlalar kırık ya da çatlak taşların yara boşluklarından süzülüyor toprağın bereketini arıyordu.

Ve de sonunda toprağın o var edici haline karışıyor yeni görevler ediniyorlardı. Mamafih İstanbul sokaklarına bir dost ayrı bir mevsim yaşatıyordu... Fakat bu bitmezliğin kendisinden gelen sokaklar kadim dostu yağmur dışında da yalnız kalmıyordu. Adımlar... İnsanlığın seyahati sırasında ardında bıraktığı önemsiz silik izleri...
Anlamsız seslerin ritminin bestecisi olan, sürekli yer değiştiren ritimde dansa tutuşan adımlar... Bu sokakların en sıkı dostuydu fakat insanlığın en büyük ihanet izini taşmayı vazife bilenlerdi. Asla yabancı olmamışlardı bu sokaklara, sokakların var oluşundan beri devam ederdi adımlar. Ritimleri sönmez bir mum, susmaz bir keman misali benimsetirdi kendini. Fakat... Biri vardı... Bir adım grubunun sesinin dansında süzülen tanıdık fakat bir o kadar da yabancı adımlar...

Her şeyin bir sıradanlık çizgisi olurdu. Bir çember... İnsanların normallik algılarından çizilen kara tebeşir... Konusu belliydi. Aynılık, sıradanlık... Fakat bu adımlar! Ah işte onlar bu çemberden firar edip de gelmişlerdi. Nasıl ettiği bilinmezdi sokaklarca, fakat sıradanlığın tüm zıtlarının listesinde uydururdu kendini. Belli bir düzene anca bir iki adım sığdırabilecek kadar tuhaf düzine oluşturan o adımlar... Sonra bir bekletme, aniden sahibini duraklatan, iki yandaş adıma sığındıran adımlar. Bu kaçkın döngü böyle çıka geliyordu. Adımlar, yalpalayışlar ve bekleyişler...

Cinayet MahalliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin