Bölüm 25
Ufak Çocuk Kılıfındaki Adam“O katil! Öldürdü! Birini daha öldürdü! O Katil!” Karakolda yankılanan ses tüm hücrelere ulaşıyor yavaş yavaş sızıyordu. Uzaklarda olanlar bunu normal karşılıyordu. Biri daha sinir krizi geçiriyor çığlıklar atıp ağlayarak derdini anlatmaya gayret ediyordu fakat… Her şey öyle görünmüyordu. Karakolun girişinde genç bir adamın yıkılışı parça parça gözler önüne seriliyor, titreyen sesi gür bir edayla çığlıklar atıyordu.
Kendisini tutmaya çalışan polislerin kollarından kurtulmak için debelenirken geçirdiği krizin korkunç etkileri onu ele geçirmeye devam ediyordu. Dağılan saçları, kızaran yüzü ve ağlamaktan kan çanağına dönen gözleri ile durmak bilmeden bağırıyordu. Sesi öylesine kötüydü ki… Ve çok hızlı konuşmaya çabalıyordu. Adeta susturulmak istemiyor, biri sus demeden önce tamamen konuşmak istiyordu. Ama… Tek anlaşılan kelime katil idi. O feryatlarda bir katilin parmak izleri dolanıyordu.
“Katil! O yaptı! Bi-Biliyorum o yaptı!” Manasız şeyler gevelerken çığlıklarının etkisi polisler tarafından yeterince can acıtıcı oluyordu. Genç adamın çırpınışını engellemek adında onu sıkıca kavramaları gerekiyordu ve bir de bunun yanında durmadan bağırması ve manasız, anlaşılmayan şeyler demesi… İyice kendini kaybediyordu ve krizi geçirmek için ambulans şart gibi görünüyordu. Sakinleşecek gibi değildi. Kendisini tanıyan bir polis onunla konuşmak için uğraşıyordu ama adama bağırarak çırpınmaya devam ediyordu.
“Dehliz! Sakin ol konuşarak çözebiliriz! Sakince anlatmalısın… Su içmek ister misin ya da… Müzik dinlemek!” Polisin kaygılı sesi kendini adama duyurabilmek adına daha da gür geliyor o da bağırmak zorunda kalıyordu. Bakışlarında büyük bir endişe vardı. Karşısında kriz geçiren bu çocuk… O hep içine kapanık ve sakin biri gibi görünmüştü gözüne… Ama şuan gördüğü bu adam… Oldukça yabancıydı.
“Ca-Canım yanıyor! Canım yanıyor ve konuşmak istiyorsunuz! Bir… Bir katil var! Boğuluyorum! Dibe çöküyorum! Anlamıyorsunuz! O öldü! Onu Mahzen öldürdü! Öldü! Gitti ve öldü! Benim yüzümden… Öldü!” Polislerden kurtarabildiği eliyle saçlarını kavrarken bir feryat daha kopardı. Acı veren feryadı bir ölümü anlatıyordu. Bu genç… Ruhsal olarak çöktüğü kadar fiziksel bir acı da hissediyordu. Ve de… Aslında ölüm kendinde bir yerdeyken o dışarıya saldırıyordu…
Uyanık olduğunun farkındaydı. Fakat kurtulamıyordu. Zerre gücü yoktu ve göz kapaklarının hükmettiği karanlığı izlemekten başka bir çare görmüyordu. Bedenini oynatamaz hâlde adeta ölü misali yatağında yatıyordu. Yüzünü bastırdığı yastık bile kendisini sıkarken gördükleri terlemesine sebep oluyor, kendini dinlemeksizin titreyen bedeni onu daha da geriyordu. Kurtulmak istiyordu ama tekrar boğuluyordu. Atölyenin rafları… Bu kez tüm korkunçluğu ile karanlığında beliriyordu.
Karanlığı siyah değildi. Aksine koyu renklerin tema olduğu ürkütücü bir sahnenin en acımasız tonuydu. Antika dükkânının en zalim parçaları ve ölenlerin hepsi adeta kendisini bulmuş, karanlığı delip geçerek yerine hükmetmişti. Raflar… Kocamandı. Kendisinin arasında kaldığı bu korkunç büyüklüğü görmek bile bir el oluveriyor boynuna dolanıyordu. Ölüm yakasından sessizce süzülüyordu ve daha da kötü oluyordu. Amansız bir ölümün kucağındaydı. Bu raflar… O sığındığı eviydi… Fakat evler yıkılır.
Yaşlı adamın sesi kulaklarında beliriyor huzursuz edici bir eda ile yavaşça tenine değiyordu. Bu… Gözlerine dikenler batarken titreyen bedeni adeta bağımsız bir devlet misali işliyordu. Korku kalbinde yer bulurken… Canı acıyordu… Canı öylesine acıyordu ki kaybolmak istiyordu. Ölümün en taze noktasında yerini bulamamak ve aramak… Ölene kadar uyumak istiyordu. Bilincinin asla açılamayacağı derin bir uykuda insanların gözleri için nefes almak istiyordu. Fakat…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinayet Mahalli
Mystery / Thriller"Bir gece önceden... Planlanır hep dizeler, İnsanlar öldürülmeden. Haber vererek tehdit eder..." Yıllar önce kapanan Baha Demir vakası on beş yıl sonra büyük bir delilin bulunması ile sarsılır. Delil polislerce yetersiz kabul edilir hatta bir kanıt...