2. Bölüm

89 5 5
                                    

Bölüm 2
Sıradanlar ve Gururlar

Bazı konuşmalar mürekkep hokkasının en derin tonundan damlardı. Hayatın karalamasının yorgun soluk kâğıdına bir damla damlar leke gibi kalırdı. Ölümcül bir yaranın kendini unutturmayacak acı izinin tatsız edasıyla var ederdi kendini. Fakat bu farklıydı. Mürekkep yayılırdı. İlk sayfa da kendi etrafına doğru emekler bu sırada kâğıdın ardında dolanır daha çok şeyi mahvederdi. Bazı konuşmalar… 

Bu mürekkebi silemezdiniz. Hep kalakalırdı. Bir dikişin kurtarıcı iplerinin yarasından en ufak detayına kadar saklardı. O sayfaları zihinden olan sayfalar haline sokuverir, adeta ölümün tacını verirken diğer sayfalarda oluşabilecek her çizimin önüne geçerdi. İşte bu yüzden mürekkebi nefretle karşılıyordu bazen. Hele de bu gibi benzetmelerde.

Kapının sesi duyulurken o kadar umuru dışındaydı ki bu sesi pek işittiğini dahi sanmadı. Sanki hayalin tatlı bir köşesinden okunan bir ezgi, rüyaların en şekerinden bir an kadar silik bir gerçeklikte duymuştu. Fakat ardından gelen kadının şaşkınlık dolu ufak çığlığı bunun son derece gerçek olduğunu kanıtlarken kulaklarından uzanan bir el misali kendisini kendinden kurtardı. Kara dünyasında ellerinde kalan defterinden bakışlarını kaldırarak parkelerde bir yılan edasıyla süründürdü.

Kapıya uzandığında kısa saçlarının tokadan az çok kurtulmasını umursamayan, yaşlılığının çatlaklarının bariz bir tatlılığını bahşettiği şaşkın kadının yüzünü buldu. Beyaz saçlarının kendisine en çok uyabilecek renkteki kahverengi gözleri kısılırken, ellerinde tuttuğu iri yarılı sepeti karnına yasladı. Ellerindeki yaşlılık lekelerini ve çatlak kanyonlara rağmen ağır duran çamaşır dolu sepeti sıkı tutuyordu. Yaşlılığın yapabileceği buydu bu kadına. Sadece bir kırışıklık… Şu anlık kadın öndeydi. Hâlâ dinçti. “Dehliz! Ne ara geldin sen? Hiç duymadık bile!”

Evet… Kendisine haksızlık etmişti. Bak işte bir başarısı daha vardı. Kendi evine kimse duymadan gizlice girebilmek. Tabii bu zamanla kendisi gelişince ailesi tarafından da alışageldik bir olay oluverebiliyordu. Bu sıradan günlerde o yüzden kimsenin gözüne batmıyor eve sanki kapı çalarak girmiş gibi karşılanıyordu. Ama bu gün ayrı olarak bu hususa dikkat ediliyordu. Üç yıldır böyleydi.

Gizlice evine girmesi aslında bazı şeyleri kelimelerden bile net şekilde açıklıyordu. Büyük bir gizlilik bir sır adına harap oluyor, göz ardı edilemeyecek şeyler kendine has kalabilmek için çabalıyordu. Gizlice sırrının adımlarını silerek odasına kapanıyordu. Kimse tarafından fark edilmemenin huzuru can sıkmaya bir süre sonra başlıyordu. Fakat bu sır açıkça gözlerine dökülüyordu. O bir anneydi ve oğlunun gözleri onun ufak ispiyon kâğıdı idi.

Oğlunun herhangi bir şaka istemediğini belirten ifadesine baktı. Dağınık kestane rengi saçları alnına dökülüyor, acılı gözlerine bu gün ayrı bir gölge iniyordu. Yine kaybettiğini çok belli ediyordu. Tamamen çöküyor enerjisini uzak limanlara sürgün ediyordu. Onunla konuşup konuşmaması gerektiğinden emin değildi. Konuşsa… Oğlunu teselli edebilir miydi? Ona diğer seneye tekrar girebileceğini deyip, kesin kazanacağı konusunda umutlu olduğunu defalarca ifade edebilirdi. Ayrı ayrı cümlelerle aynı şeyi söyleyebilirdi tabii. Bu onu bir bakıma teselli edebilirdi. Ama… Bir bakıma…

Oğlunun umutsuz yüzünde seneye de kazanabileceğine inanmayan bir tavır vardı. Kendine yabancı ve sitemkâr bir şair gibi duruyor öfke acılı gözlerinin limanında bir gemi gibi süzülüyordu. Aslında… İtiraf etmesi gerekirse kendisi de inanmıyordu… İnançlar kırılgan ve bir o kadar solgundu. Solması bir kelebeğin ömrü kadardı. Vardı, ama belki olamayacaktı. “Yemek hazır. Babanda oturma odasında seninle konuşmak istediğini söyledi. Seni bekliyordu. Ha söyleyeyim abinde aramadı.”

Cinayet MahalliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin