3. Bölüm

39 4 20
                                    

Bölüm 3
Yabancının Çalışma Mekanizması

İçeriden gelen sesler artıyor erken kalkmış biri gününe başlıyordu. Karısı yatağından ayrılmıştı. Büyük ihtimal o olmalıydı, içeride gündeliğine erken başlayan. Çünkü evde üç kişi yaşıyorlardı ve bu evde en erken hep o yaşlı kadın kalkardı. Her gün büyük bir yükü omuzlarına alırdı. Üç kişinin gününün başlangıcını satır satır yazar, her şey hazır olduğunda gelip kendisini kaldırırdı. Fakat bu gün…

Uyku kendisine pek geç uğramıştı ve işte erken de ayrılmıştı. Dün gecenin kör karanlığında geç saatlerde kapısını tıklatmış onu sol bacağının ağrısından kurtarmıştı. Fakat işte… Ne olursa olsun erken çekilmişti bu yaşlı iradeden. Yavaşça bakışlarını beyaz tavandan indirerek duvarlarda duvar saatini aradı. Akrebin ucu yediyi gösteriyordu. Yelkovan da birle on iki arasında bir yerdeydi. Saati aklından tekrarlarken yaşlı zihninde bazı kitaplıklarda dolandı. Aradığı şey onu olduğu yere çiviledi.

Eski arkadaşının işe yedi buçukta gittiğini eski bir konuşmadan kalan rafta hatırlamıştı. Dakik bir adam olarak her gün yedi buçukta o dükkânın kapısını açardı. Oğlu için onunla konuşmayı planlıyordu. Sonunda bazı şeyleri anlamış olan oğlundan çalışmak istediğini duymak onu çok sevindirmişti. Çünkü bu söyleyeceğine onun kırılacağına emindi. Ama işte. Önce o akıl etmişti. Saati tekrar zihninden geçirdi. Saat yediyi dört geçiyordu. Eski liseden kalma olan o dostu iş yerini buçukta açıyordu. Açmasına yirmi altı dakika vardı. Oğlu için de artık öyle olabilirdi.

Şuan aramalı mıydı? Yaptığı görgüsüzlük ya da aşırı sabırsızlık mı olacaktı? Acaba görüşmeyeli iş saatini daha geç bir saate mi almıştı? Bunca sorunun cevabını bilmeden öğrenmek adına komodinde duran telefonuna uzandı. Teknolojiye hâlâ şaşkınlıkla bakıyordu. Telefonlar… Çok işlevsel fakat bir o kadar tehlikelilerdi. Bunu yaşlandığında ve diğer nesillere bakabildiğinde net olarak anlamıştı. Bir bağla bağlanıyorlardı bu teknolojiye... Siyah ekran gözlerinin önünden kalkarken kaydedilenlere girdi.

Onu ne diye kaydetmişti? Adıyla olduğunu tahmin ediyordu. Hafızası gün geçtikçe kötüleşiyor artık hiçbir ufak detayı hatırlamıyordu. Günler artık hırsız oluvermiş bir bir zihninden araklar olmuştu. Yavaşça parmağını kaydırdıkça gözleri önünden isimler kayıyor harfler değişiyordu. Gözlerinin bunu kaldıramayacağını düşünse de K harfine kadar durmadı. K’de durduğunda yavaşça isimlerde gezindi gözleri… Kenan Deniz…

Eski arkadaşının adı adeta lisenin tatlı anılarının listesinden uzanıyordu. Birlikte okudukları lise hayatının en güzel dönemlerinden biri olabilirdi. Gençliğin baharının tatlı meltemleri liseden geçiyordu. Onu bir yıldır görmemişti. En son görüşü de tesadüfi olmalıydı. Nasıl ve nerede olduğunu hatırlamıyordu ama o adamın yaşlanmasına rağmen oldukça güçlü ve dinç durduğunu hatırlıyordu. Kendisini o an ne de özenmişti onun gibi olamadığına… Onun gibi çalışmaya devam etmek yerine eve kapandığına…

Belki… Oğlu vasıtası ile görüşebilirlerdi. Bunu isteyeceğinden emindi. Çünkü yaşlılık insana daha da yalnız hissettiriyordu. Araması açıldığında tüm düşüncelerine ara verdi. Tonlama bakımından kişiliğini çok yansıtan bir adamın sert gür sesi duyuldu. “Alo?” Sesi kalınlaşmış mıydı? Emin bile değildi belki de hep böyleydi. Önemli olan bu da değildi. Acaba kendisini unutmuş muydu? Bu durum kötü olabileceğinden tek yapabileceği unutulmadığını ummaktı.

“Merhaba Kenan. İyisindir umarım. İşlerin falan nasıl?” Hemen konuya girmenin faydalı olabileceğini düşünüyordu. Kenan fazla konuşmaktan haz etmez genelde çalışmayı severdi. Tabii gençken tam aksi olan bir gençti. Sürekli bir bela bulur, lise yılı boyunca hep sosyal biri olurdu. Fakat en son görüşmelerinde sanki zoraki gelmiş gibi bir tavra bürünmüştü fakat konuştukça açıldığını görmüştü. Sanki her bir kelime diğer kelimenin anahtarı oluyordu.

Cinayet MahalliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin