Bölüm 4
İki Mahkûmun Tek Zinciriİnsan yabancılaşırdı fakat hiç olmadığı kadar mahkûm kalırdı kendine. Kurtulmanın adının dahi geçmediği bir hapishane de daracık bir ruh… Kendinden başka yere dönemeyen kendinden başka bir tanınmışlık bulamayan bir ruh. İnsan böyleydi. Yabancılaştıkça tanışırdı kendiyle. Her ne olursa olsun o yabancı asla sığınamayacağın biri olamazdı. Onun etkisi ne olursa olsun sende kalırdı. Bir yaranın en net izi kadar batardı sana. Aklında kazıdığı köşe ne olursa olsun silinmezdi.
İnsanın labirentinde tek çıkış da buydu. Başlangıç da sonda aynı şeydi. İnsanın kendine çıktığı yollardı tüm dolambaçları… Belki de insan kendinden başkasına güvenemezdi. Aldatıcı bir içgüdü böyle sandırabilirdi ama kendi hep orada en güvenilir kalırdı. Ama… Kendi buna uyduğunu sanmıyordu. Kendine güvendiği yoktu. İçinde hüküm süren ruhun egemenliğinden kaçmak için neler verebilirdi kendi olmamak adına…
Fakat… Kaçış uzaktı. Dipsiz bir kuyunun en altında kalan bir yerdi. Puslu bir denizde sisin adeta bembeyaz bir örtü olduğu yerin ilerisindeydi. Keşfedilmemiş bir kent asla olmayacak bir masaldı. Kaçış diye bir şey yoktu. Kendini arka plana atma sebebi de buydu. Onu görmezden gelerek başarılı gibi davranmak zorundaydı. Bu… Yapılması gereken bir şeydi. Beceriksizdi, aptal, işe yaramazdı. O yüzden bir maskenin ardından kendisinden uzakta roller istiyordu.
Fakat bu günün yalnızlığı bedenine öyle bir yük bindirmişti ki… Kendinden kaçmayacak kadar yorgun ve yalnız hissediyordu. Uzaklaşmak her bir adımında boş geliyor, aklı sanki teslim olmuşçasına kendine saklanıyordu. Omuzları çökmüştü, çenesi dik değil bakışları kaldırımdaydı. Gölgelerin oynaştığı kaldırımlara bakarken adımları sürünerek ilerlese daha hızlanırdı belki. Zincirlenmemişti ama… İçinde en ufak iyi bir şey kalmayacak kadar zincirlemişti.
İşinin üçüncü günüydü. Üç gün olacaktı bu gün de çalışırsa. Pırlanta gibi bir işe sahipti. İnsanı mutlu ediyordu kesinlikle ailesine mutlu gibi görünmek için çabalıyordu. İlk günün sonlarını beklemek adeta sivri iğneler gibi bedenine saplanmış, kalbi lanetler okumuştu. Yarın ikinci günde… Olacaklardan emin bir hâlde işinin başına geçmişti. Değişen ne miydi? Kırılan birkaç umut daha… Umutları git gide kalbinde bir yerde solmuştu. Belki de ondan böylesine acınası duygular besliyordu. O çürük yayılıyordu…
İşinde… Bir mutfakta ışık dahi görmeyen bir köşede az ışık veren bir lamba yakarak çay demliyordu. Bundan daha fiyakalısı da oluyordu tabii. Yaşlı adamın döktüğü vidaları yere eğilip o tozda iki gencin önünde topluyordu mesela. Kendisine bakmamaya çalışıyorlardı bu aptalcaydı çünkü biliyordu! Gözleri ilişmiyordu ama beyinlerinde kendisine acıma ile bakıyorlardı. Mutfakta bir iş beklerken kendine öylesine şahit oluyordu ki… İlk günkü o ufak kazayı zihni tekrarlayarak kendine acı çektiriyordu. O mutfakta kendinden hiç kurtulamıyor delirecek raddede fazla düşünmek zorunda kalıyordu.
Bakışları kaldırım taşlarından kayarak ayaklandı. Kaldırım taşlarına güneş düşmüştü. Yavaş yavaş binaların ardından kalkıyordu. Cadde bomboştu. Ne bir insan vardı ne de sokak köşelerini eşeleyen bir hayvan. Yaşanmışlıktan uzak dükkânlar ve binalar… Dükkânların kapıları kilitli, evlerin her penceresi perde ile örtülüydü. Sokak hâlâ uyuyordu. Sokak bir kez daha kendini kendine mahkûm ediyordu. Bu kez… İnsan görmek istiyordu. Yalnız kalmamak biri ile karşılaşmak istiyordu. En azından bir tebessüm arıyordu… İnsansı kurtarıcı bir özellik…
Ama olmuyordu… Sabahın erken saatleri yataktan annesinin sözleri ile çıkarak işe kışkışlanan kendisi idi. Diğer insanların çoğu kendi gibi lanet bir iş yapmıyordu. İnsanlar… Farklıydılar. Tabii ki de kendisi gibi boş bir mutfakta bütün gün kendileri ile çelişmiyorlardı. Bazıları masa başı oturuyordu. Bütün gün çalışıyor süslü kravatlarını gevşetmemeye ant içiyorlardı. Kendisi gömlek faslını çoktan kapatmıştı. Dolabın köşesinden aldığı eski bir penye ve eşofman giyiyordu. Dünde giydiklerini…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cinayet Mahalli
Mystery / Thriller"Bir gece önceden... Planlanır hep dizeler, İnsanlar öldürülmeden. Haber vererek tehdit eder..." Yıllar önce kapanan Baha Demir vakası on beş yıl sonra büyük bir delilin bulunması ile sarsılır. Delil polislerce yetersiz kabul edilir hatta bir kanıt...