Keyifli okumalar :)
Hayatın en güzel yanı bence farklılıkların farkında olmaktır. Sahip olduğun değerleri, hayatta en çok istediğin şeyin ne olduğunu bilmeyi ve bu amaç için kendini geliştirip hep bir adım ileriye gitmeyi, yaptığın yanlış tercihlerle hayata küsüp karalar bağlayıp depresif modda takılmak yerine bu durumdan ders çıkarıp bir sonraki hamlende daha sağlam yere basmayı öğrenmek gerekir.
Hedeflerin, gerçekleşmesini istediğin hayallerin senin aslında kim olduğunu ve neler yapıp ne kadar ileri gidebileceğini gösterir ki hiç bir şey yapmadan kimse hayallerinin gerçekleşmesini beklemesin. İstediğin şey için savaşman lazım. Mevlana Celaleddin Rumi'nin çok sevdiğim bir sözü var '' Savaşan kaybedebilir ama savaşmayan zaten kaybetmiştir.'' hiç bir yenilgide düşüp kalma. Tabi ki kaybedeceksin, tabi ki yeniden başlayacaksın, olmayacak bir daha deneyeceksin ama ne olursa olsun istediğin her şey ne kadar çabaladığınla ilgili. Sadece başarabilmek için bazı konularda daha fazla emek harcamalısın.
Sırf bu yüzden daha on sekiz yaşındayken Türkiye'den ayrıldı Delal. Başarılı bir öğrenci olan Delal lise öğrenimini bitirdikten sonra üniversite öğrenimini tamamlamak için yurt dışına gitmek istedi. Bu konuyu babasına açtığında ilk başta onaylamasa da daha sonra o da tamam dedi. Kızının eğitimi her şeyden önemliydi. Aslında çok üzülüyordu kızından başka kimsesi yoktu ama onun mutluluğu, geleceği ön plana çıkıyordu. Delal'in babasının fırça üzerine şirketi vardı ithalat ve ihracat yapıyordu. Bir gün şirketin başına kızının geçeceğinin düşünerek işlerini daha da büyütmeyi hedefledi ve yaptı. Fakat çok uzun sürmeden hayata veda etti.
On iki sene yurt dışında yaşadı Delal. Kendini çok iyi ve donanımlı bir şekilde geliştirdi. Hayattaki tek amacı buydu. İngilizce, Fransızca, Almanca ve Rusça dillerini, müzik aletlerinden keman, çello, klarnet, ney, piyano ve bateri çalmasını öğrendi. Babasının kurduğu ve geliştirdiği şirketi uzaktan yönetmeyi ihmal etmedi ve kazancı her geçen gün daha da arttı. Artık başarılı bir iş insanı olmuştu fakat bulunduğu ülke artık ona iyi gelmiyordu ve bir akşam düşünürken On iki yıllık hayatını geri bırakıp Türkiye'ye dönme kararı aldı. Her şey o kadar hızlı oldu ki hemen bir uçak bileti alıp ilk uçakla ülkeden ayrıldı. Verdiği bu kararın onun hayatını derinden etkileyeceğini hiç bilemezdi çünkü onun hikayesi aslında şimdi başlıyordu.
Edinburgh'un puslu gökyüzü altından ayrılan 30 yaşındaki Delal, yazın kavurucu sıcağının ve kalabalığın içinde kendini İstanbul Havalimanı'nda buldu. Oysa sıcak havalardan hiç hoşlanmazdı o tam bir kış insanıydı. En çok yapmayı sevdiği şeyler arasında snowboard vardı ve bulduğu her fırsatta karda kaymanın keyfini çıkarıyordu. Hatta bir keresinde arkadaşlarıyla birlikte gittikleri kar tatilinde hızını ayarlayamayıp ağaca çarpmış ve bu yüzden kolunu sol omuzundan ve sol ayak bileğini kırmıştı. Tam iki ay alçılı dolaşmak zorunda kalmıştı. Tabi sonra fizik tedavi de cabası. Tedavisi devam ederken arkadaşlarının haber vermeden Everest Dağ'ına tırmanmaya gittiklerini duyduğunda olay çıkarsa da daha sonra bu sorunu görmezden geldi. Onlarda Delal'in gönlünü almak için bayağı çabaladılar. En yakın arkadaşlarım benden habersiz hasta halimle bırakıp tatile gitseler ben de tepki gösterirdim.
Uzun bir yolculuğun ardından ayakları topraklarına değdiğinde, içinde büyüyen bir heyecan ve mutluluk hissi vardı. Küllerinden doğup yeniden şekillenen hayatı, ona güçlü ve bağımsız bir duruş kazandırmıştı. Şimdi her şeye sıfırdan başlayıp yeni bir düzen kurmanın telaşı ve sitresini yaşıyordu ama kararının yerinde olduğu kanısındaydı. Artık geri dönemezdi ve geçmişinden kimseyle bağ kuramazdı çünkü onun prensibi böyleydi. Her tercih bir vazgeçişti Delal için. Yeni başlangıçlar ilk başta korkutsa da alışkın olmadığı bir durum değildi ve her seferinde kendinin yeni bir yönünü keşfetmesine yardımcı oluyordu. Daha 18 yaşında ergen bir kız çocuğu iken hiç tanımadığı bir ülkede babası da dahil olmak üzere kimseden yardım almadan kendi ayakları üzerinde durmuştu. Babasını kaybettiğinde sığınabileceği, başını omzuna yaslayıp destek alabileceği kimse de yoktu. ''En zor savaşları yalnız başına vermiş birini hiç bir durum ve hiç bir kimse yıkamaz daha önce yaptın yine yaparsın sadece kendine güvenmen yeter.'' Bu onun bu hayatta ki sloganıydı. Gözlerinde beliren ışıltı yeni başlangıçların habercisi gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AV MISIN AVCI MI
General FictionAşkın labirentlerinde kaybolmaya hazır mısınız? "Av mısın Avcı mı?" romanı, okuyucularını tutkulu ve karmaşık bir aşk hikayesinin kalbine davet ediyor. Bu etkileyici eser, iki erkek arasında kalmış genç bir kadının duygusal yolculuğunu ve içsel çatı...