Bölüm8
Umarım severek ve beğenerek okursunuz. Yorum ve eleştirilerinizi de bekliyorum. Hatalarım-kusurlarım affola. Sevgiler : *
Genç adam, ilaçlarını ve silahını alıp tekrar yukarı çıktığında boğazında bir düğüm vardı. Balkonda oturan ve geceye sigarasının dumanını bırakan kadının yanına ilerledikçe kalbi heyecandan göğsüne çarpıp çarpıp geri dönüyordu. Bir yandan da avanak avanak sırıtmamak için dudaklarını sıkıyordu. Kadını, ona geçmişi hatırlatmadan kalmasını söylemişti. Eğer onun yanında kalabilecekse geçmiş hakkında tek kelime ederse ne olaydı. En azından o gece! Daha sonra onu bir şekilde dinlemek zorundaydı.
Kıymet, onun geldiğini fark ettiğinde kısa, asabı bozuk bir bakış fırlatıp, tekrar başını çevirmişti. Gözleri o anda uçsuz bucaksız bir karanlıkmış gibi görünen denize dikilmişti. Zarif parmaklarının arasında duran sigarasını, öpmeyi deli gibi özlediği dudaklarına götürdü. Bir nefes çekti ve dumanı dışarı saldı. Dudaklarının hareketi Bulut'un göğsünü havalandırmaya yetmişti. İstemsizce boğazını temizleyince genç kadın dönüp ona öldürücü bir bakış attı.
Genç adam, orada durup onu sabahlara kadar seyredebilirdi. Fakat o anda sorması gereken bir soru vardı. "Bu kâbus olayı ne?"
"Kâbus işte. Seni ilgilendiren bir şey değil." Sesi derin bir öfkeyle dolup taşıyordu.
"Neredeyse her uyuduğunda çığlık atıyorsun. Bu hiç de normal değil. Kabus işte!" Burada Kıymet'in komik bir taklidini yaptı. "Deyip geçemezsin!"
Kıymet'in dudaklarında Bulut'un hiç hoşuna gitmeyen bir gülümseme belirdi. Yakıcı bir alayla, "Aynaya bak!" dedi. "Senden başka kâbusum yok."
Sözleri ardından genç adamın gözleri kapandı. Çok fena acıtıyordu. Hem de her yönden acıtıyordu. Ve öylesine haklıydı ki, bu acıyı istemese de benimsiyordu. Diğer pek çok şeyi kabullendiği gibi. Gözlerini açtı. Bacak bacak üstüne atmış, saçları dağılmış, yüzünde karman çorman bir ifade olan Kıymet'e baktı. Bir ayağını sertçe yere bastırdı. O anda yanına gidip kollarını ona dolamayı öylesine arzu ediyordu ki, tüm bedenini kasmak zorunda kalıyordu. Sızım sızım sızlıyordu. Bu normal bir arzu değildi. Dört senelik bir açlık, bir ihtiyaç, bir zorunluluktu. Ama onun uzağında kalmaktan korktuğu için sert bir nefes almak dahi istemiyordu.
Yine de ,"Benim de senden başka hayalim yok," diye ağzından kaçırdı.
Kıymet, ona bir daha bakmadı. Sigarasını kül tablasına bastırıp ayağa fırladı. Bulut'u geceyle baş başa bırakarak içeriye geçti. Sert adımları genç adamın kafasında tepiniyormuş gibi hissettiriyordu. Sonunda hızla çarpılan bir kapının ardından evin içi de sessizliğe gömüldü.
Genç kadın, odasının kapısını sertçe kapamasının ardından sırtını kapıya dayadı. Bir eli havaya süzülüp göğsünü buldu. İstemsizce hızlanan nefes alışlarını biraz olsun dindirecekmiş gibi de hafifçe baskı uyguladı. Ve yutkunuyordu. Boğazında aniden beliren sert taşı geriye göndermek için uğraşıyordu. Karmakarışık hissediyordu. Bir saat içinde duygudan duyguya koşturmuş, artık bitkin hissediyordu. İyice sıkılmış da peltesi kalmış gibi.
Şükran, onu yine ziyaret etmişti. Ziyaret diyordu, çünkü bunu artık kâbus diye adlandırmak saçma geliyordu. Bu, tamamen başka bir boyuttu. Çok korkmuş, dahası aklı başından gitmişti. Onu kendine getiren durumsa tanıdık bir koku, tanıdık bir his ve tanıdık bir güven duygusuydu. Ne kadar tuhaftı güvenini sonuna kadar sarsan birinin kolları arasında tekrar aynı hisse kavuşmak. Ve ne kadar zordu o kolların arasında kalmak isteyip, özlemle yandığı halde ona karşı koymak. İçinde küçük bir nokta ona gururunu bir kenara bırakmasını ve kalbinin gittiği yöne doğru kaymasını söylüyordu. Güçlükle ona siktir çekmişti. Bir kayayı yerinden oynatır gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BENİ BUL
General FictionBirazcık polisiye, birazcık korku, birazcık gerilim ve çokça aşk kokan bir hikayemiz var :) Sevgiler... "Neden hep böyle olur olmaz işlerin içinde buluyorum seni?" "Belki kahramanım olmanı istiyorumdur." "Kahramanın olmak istemiyorum. Kocan olmak is...