Bölüm 16

431 108 68
                                    


Bölüm 16

Hayırlı ramazanlar : ) Yoğunluğun arasında ufacık bir fırsat buldum ve hemen bölümü yüklemek istedim. Umarım severek ve beğenerek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Hatalarım, kusurlarım affola : ) Sevgiler : *

İçinde, sessizce oturan iki gencin bulunduğu siyah araç, gecenin karanlığıyla sanki bütünleşmişti. Gençlerin gözleri, neredeyse kırpmaksızın biraz ötelerindeki binanın girişine kilitlenmişti. Yarım saat önce araca bindiklerindeki hareketliliklerinden eser kalmamıştı. Kadının öfkesi dinmiş gibi görünse de içindeki kazan elinde olmadan kaynamaya devam ediyordu. Hem adama aleni bir şekilde beğenisini dile getiren kadına hem de tepkisini çok fazla belli ettiği için kendisine sinirleniyordu.

Erkeğin ise dudağının kıyısında kadının vermiş olduğu abartılı tepkiye karşı gülümsemesi kalmıştı. Genç adam, gözlerini çok kısa bir an binadan ayırdı. Telefonunun ekranını açtı. Hareketliliği kadının dikkatini ona vermesine yetmemişti. Fakat aracın içinde yükselen sesle birlikte başını adama çevirdi. Bulut, Sertab Erener'in 'Gel Barışalım Artık' şarkısını alçak sesle açmış, telefonu da ikisinin arasında duran konsola bırakmıştı. Ancak Kıymet, ona dik dik bakarken o, bakışlarını izledikleri binadan ayırmadı.

Derin bir nefes alışla Kıymet de gözlerini binaya çevirdi. Şarkının sözleri burnunun ucunu sızlatarak ağlamak istemesine neden oluyordu. Onun her yolu denediğinin farkındaydı. Vazgeçmeyeceğini de biliyordu. Kıymet de zaten vazgeçmesin istiyordu. Ona bunu itiraf edemezdi. En azından sözleriyle dile getiremezdi. Ama yaptığı istemsiz her davranışı da kendisini ele veriyordu. Karşı çıkamadığı dudaklarının dokunuşunu hala daha kendi dudakları üzerindeymiş gibi hissediyordu. Ensesindeki parmaklarının onu sabit tutmak için yaptığı hafif baskıyı ve bu parmakların kendisine neler hissettirdiğini o ilk andaki gibi duyumsuyordu. Ve hala daha kalbinin gümbürdeyişi derinlerde bir yerlerde devam ediyordu. O, kendisine ne zaman dokunsa zaten hep şuurunu kaybediyordu. Ama... Bir ama vardı işte!

Kıymet, kendi düşüncelerinin içinde resmen çırpınırken ve iki farklı yol da onu kendisine çekerken adamın alçak sesle söylediği sözlerle yutkundu.

"Barışalım artık,." Bunu öylesine bir içtenlikle ve bir dua gibi söylemişti ki, ona dönüp doğrudan evet demek istedi. Fakat sadece sızlayan burnunun kemerini iki parmağıyla sıkmakla yetindi. Çünkü ağlamaya çok yakındı ve karşısında gözyaşı dökmek istemiyordu. O, suskunluğuna devam ederken Bulut tekrar konuştu. "Bir diğer güne sağlam çıkacağımızın garantisi yok, Kıymet. Değil bir günü, sana hasret bir dakikayı daha geçirmek istemiyorum."

"Dedi dört senemizi yoktan yere heba eden adam!" Genç kadın, burnundan alaylı bir nefes verdi. Sonunda başını ona çevirdiğinde bakışlarındaki suçlamayı, karanlıkta görmediğini bilse de sesinden duyacağına emindi. "Bunu kabul edemiyorum, Bulut. Yaptığın şey tam da sana göre bir hareketti. Anlıyorum. Fakat bu işin uzağında kalmayı anlayamıyorum. Hala bana söyleyebileceğini düşünüyorum. Hala dört senelik bir acının aslında çoktan dindirilmiş olabileceğini düşünüyorum." Sözlerinin ardından genç adamın büyük parmakları kendi kucağında duran eline uzandı. Ve sonrasında adamın başı eline doğru eğilip, dudaklarıyla yumuşak bir dokunuşu teninin üzerine bıraktı. Bu ufacık dokunuş bile olduğu yerden yayılıp tüm bedenini dolandı.

"Belki de söylemeliydim." Hala özür diler gibi elinin üzerinde durduğu için sesi boğuk çıkıyordu. Fakat orada uzun süre kalmadı. Gözlerini tekrar binaya dikerken, elini genç kadının elinden çekemedi. "O anda ilerlediğim yol, bana doğru gibi gelmişti. Hatalıydım. Ama önümü göremiyordum. Kendimi bir labirentin içinde koşup koşup çıkışı bulamayan bir tavşan gibi hissediyordum. Ki o çıkış sendin! Ben, bir an için yolumu kaybettim ve senin yerine de kararlar aldım."

BENİ BULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin