Bölüm 20

413 111 48
                                    


Bölüm 20

İyi sabahlar, gençlik : ) Gerçi bu akşam okuduğumuz ve gördüğümüz haberlerden sonra ne kadar iyi bir güne kalkarız bilmiyorum. Sadece Allah, tüm masumları korusun diye dua ediyorum. Geçmiş bayramınızı da kutlarım. Benim için çok uzun bir bayram maratonu oldu. Tepsi tepsi börekler ve tatlılar yaptığım halde yetmedi : ) Allah her zaman kapımızdan misafiri eksik etmesin. Onun için bölüm de yazamadım. Sizin de bayramınızı kutlamak istedim, ama konuşma yerine de bir türlü yazamadım. Bekletmemek adına diğer bölümler kadar uzun olmasa da bu bölümü atmak istedim. Umarım severek ve beğenerek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Hatalarım- kusurlarım affola, sevgiler : *

Çetin komiser, sıkılmış bir ifadeyle sorgu odasındaki Naim'in bitkin yüzüne yüzüne bakıyordu. Keşke adama içlerinden geldiği gibi davranabilselerdi. Eğer o, içinden geldiği gibi davranabilseydi, adamın kaşının üzerinde tatlı bir renk cümbüşü yaratmış olurdu. Fırat baş komiser de gözünü kırpmadan sorguyu dinliyor, en az kendi içinden geçenler kadar sert şeyler düşündüğünü ifadesi çok net anlatıyordu.

En az ifadesi kadar sıkılmış bir iç çekti. "Ben, kahve almaya gidiyorum. İster misiniz?"

Fırat, kendisine bakmadan başını iki yana salladı. Aslında kendisi de kahve içmek istemiyordu, fakat deli gibi sigara içmek istiyordu. Sorgu odasından çıktı, bir iki kişiyle şakalaştı. Tam merdivenlerin başına gelmişti ki, Bulut'u gördü. Adam merdivenleri üçer beşer çıkıyordu. Çetin'e bakmadan yanından kasırga gibi geçti. Yüzünde öylesine bir ifade vardı ki, bir şey olmuş olduğu anlaşılıyordu. Ama ne olmuştu?

Kendi adımları da ters yöne döndükten sonra Bulut'un peşinden hızla ilerledi.

Bulut, parmağıyla iki memuru işaret etti. "Son kırk beş dakika içindeki kamera kayıtlarını açın!" Bunları söylerken de yürümeye devam ediyordu. "Yan, arka, ön cephe ve otopark alanı da dahil. İki polis, yanlarında beyaz pantolon, mavi bluz, beyaz çanta takmış bir kadın olacak. Bir yetmiş bir boyunda, kumral, açık tenli! Bulunca bana haber verin."

Şaşkına dönmüş memurların gözleri anında Çetin'i buldu. Çetin de telaşla Bulut'un peşinden giderken başını sallayarak Bulut'u onayladı. "Acele edin!" diye de eklemek durumunda kaldı. Bulut, çoktan sorgu odasına doğru ilerlemiş, yanlarından ayrılmıştı. Kendisi de adımlarını hızlandırdı. İçinden bir ses işlerin çok fena boka sardığını söylüyordu. Bulut'u çok tanımıyordu. Fırat baş komiserin bir arkadaşı olduğunu ve sağlam biri olduğunu biliyordu. Kendisi yeni insanlarla tanışmak ve kaynaşmak konusunda çok zorlanırdı. Ancak Bulut, sanki içlerinden biriymiş gibi bir his veriyordu insana. Çetin, en çok soğukkanlılığını sevmişti.

O anda ise... O anda kaygısı belliydi, fakat sesi, kaskatı duruşu ve ifadesi dokunan olursa yakacağını söylüyordu. Koşarak Bulut'a yetişti ve tam arkasından sorgu odasına girdi. Fırat ve odada bulunan diğer iki memur anında ayaklandılar. Bulut, onlara bakmadı. Hala sorgulanan Naim'in bulunduğu odaya girdi. Harun komiser de tıpkı kendileri gibi şaşkınlıkla oturduğu yerden kalkıp, bakışlarını Bulut'a dikti.

"Buna ne olmuş?" diye sordu Fırat.

"Sanırım Kıymet'i kaldırmışlar. Hem iki polis!"

"Siktir!"

Bulut, Naim'i, yakasından tuttu. Kaldırıp geriye doğru ittirdi ve adamın sırtını duvara yapıştırdı. Kimse ona yaptığının yanlış olduğunu söylemedi. Söyleyen kişi muhtemelen sıradaki kişi olurdu. Bulut, o havayı etrafa resmen fırlatıyordu.

Bulut, Naim'in yüzüne doğru eğildi. "İki polis memuru. Sizinle çalışan ya da size yüklü miktarda borcu olan! İsim ver."

Naim, panikle başını iki yana sallamaya başladı. Adam gırtlağına öyle bir baskı yapıyordu ki, nefes alışları hırıltılı olmaya başladı. "Bilmiyorum. Ben, kimseyi tanımıyorum."

BENİ BULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin