Bölüm 9

544 114 82
                                    

Bölüm 9

İyi akşamlar : ) hayret! Bu akşam Çarşamba, doğru günde geldi bölüm : ) Umarım severek ve beğenerek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Eleştiri ve yorumlarınızı bekliyorum. Hatalarım-kusurlarım affola, sevgiler : *

Yatağın üzerine yan yana uzanmış iki gencin de gözleri kapalıydı. Kadının başı, adamın geniş göğsüne yaslanmış, saçları beline doğru kara bir nehir gibi dalga dalga uzanıyordu. Adamın kalın kolları genç kadını sıkıca sarmış, kadının kolu da zarif bir kıvrımla adamın beline uzanmıştı. Ayakları da birbirinin içine geçmiş, siyah eşofmanlarıyla hangisinin bacağının nerede başladığı hangisinin nerede bittiği anlaşılmıyordu. Bir kablonun ucundaki kulaklıklardan biri adamın, diğeri de kadının kulağına takılmıştı. Halil Sezai'nin İsyan şarkısı kulaklarını da ruhlarını da doldururken, ara sıra dudaklarından şarkının sözleri mırıldanarak dökülüyordu.

Kıymet, sadece müzikle dolan bu anlardan benzersiz bir keyif alıyordu. Elbette daha önce kulaklıklarını takıp müzik dinliyordu. Fakat ya ders çalışırken ya yolda giderken ya da bir şeyler yaparken... Hayır. Gözlerini kapatıp en azından bir saatini müziğe vermiyordu. Bunu, Bulut öğretmişti. Adam müzikle yoğruluyor, müzikle dinleniyor, derdini müzikle anlatıyor ve müzikle yaşıyordu. Öylece uzanıp, hiç konuşmadan müzik dinlemek hayattan çaldıkları büyülü bir an gibiydi. Zaten iki aydır hep hayattan anlar çalıyorlarmış gibi hissediyordu. Öğrenci görünümlü, bilinmezlikler içindeki bir adamın peşine takılmış, söylediği gibi soru sormamış ve yine söylediği gibi de o ortalardan kaybolduğunda ona ulaşmaya çalışmamıştı. Arkadaşları bunun çok saçma, bir yandan tehlikeli olduğunu ona söyleyip dururken, Bulut'un karanlık bir hayatın içinde olup, Kıymet'i de içine çekmeye çalıştığını düşünüyorlardı.

Zaman zaman Kıymet de bazı tedirginliklerle dolsa da Bulut'un kötü işlerin içinde olduğunu düşünmüyordu. Kötü bir adam değildi çünkü. Serseri bir tarafı vardı var olmasına, ama bu öyle karanlık, yıkıcı bir serserilik değildi. Daha çok iyi aile çocuğu serserisi gibiydi. Tatlı, düşünceli, nazik, sevgi dolu, esprili, çılgın ve sürprizlerle doluydu. Böyle sevebilen bir adam nasıl kötü olabilirdi ki? Evet, belirsiz bir tarafı vardı. Ancak bu tarafını da Kıymet'e dürüstçe söylüyordu. Onun söylediğine göre 'Az Zaman' kalmıştı. Neye kaldığını bilmiyordu, sadece sabırla iki aydır o zamanın gelmesini bekliyordu.

Bu iki ayda da bir araya gelebilecekleri en küçük fırsatı bile kaçırmıyorlardı. Bazen sadece kafede bir kahve içimlik süre kadar yan yana oturuyorlardı. Dizleri birbirine değiyor, filmlerdeki gibi etraflarında ne varsa billurlaşıyordu. İnsanlar, sesler, müzikler veya olaylar. Her şey silikti. Ya kahvelerini soğutan bir dalgınlıkla birbirlerini seyrediyor ya da kahvelerinin diplerini kısa zamanda getirecek heyecanlı bir sohbetin içinde yuvarlanıyorlardı. Öyle ki bazen zaman bile zaman olmaktan çıkıp belirsizlik dolu anlar bütünü oluyordu. Öyle bir kayboluş...

Ve aralarında cinsel hiçbir şey geçmemişti. Bedenlerinde ateş olmadığından değil, ikisini de bazen nefessiz bırakacak kadar yoğun bir cinsel farkındalık aralarındaki havayı ağırlaştırıyordu. Kıymet'in kalbi yer değiştiriyor, midesinin altında gümlüyor ve bedeninde hiç tanımadığı, bilmediği noktaların varlığıyla tanışıyordu. Fakat Bulut, hiç ileri gitmiyordu. Ona sıkça sarılıyor, öpüyor ve Kıymet'in yanaklarını kızartan, kalbine trampet çaldıran şeyler söylüyordu. Utanmazın tekiydi! Bazen dili öyle kelimeleri kıvırıyordu ki, Kıymet'in gözleri de ağzı da bir karış açık kalıyordu. Sonra da adam onu kollarına çekip tepkilerine kahkahalarla gülüyordu. Ve hiç sakınmadan sevgisinden bahsedebiliyordu. Ama sadece o kadardı.

Genç kadının başının altındaki göğüs derin bir iç çekişle havalandı. Ama içeriye giren hava onu rahatlatmaya yetmedi. Çünkü daha önce varlığından bile haberi olmadığı, ya da içinde yeni yeni yapılanan o coşkun huzur hissinden sıyrılmak istemiyordu. O kadar... O kadar iyi geliyordu ki! Bazen günlerce süren koşturmaca, gerginlik anları, kaosun ardından bitkin düşen bedeni, kızın kokusuyla sarmalanmış odanın içinde, tam bedeninin yanında, sadece öylece uzanıp müzik dinlerken sanki yeniden doğuyordu. Ve kıza söyleyeceği şeyle bu hazdan kopacağını bildiği için konuşmak istemiyordu. Ama mecburdu. Tekrar nefes aldı. Bu, kızın aldığı nefeste aksamaya neden oldu. Sanki ne söyleyeceğini anlamış gibi. Belki de anlamıştı.

BENİ BULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin