Bölüm 12

431 118 53
                                    


Bölüm 12

İyi akşamlar, gençlik : )) Erken gelen bir bölüm yine. Umarım keyifle okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Hatalarım-kusurlarım affola. Yorum ve eleştirilerinizi de bekliyorum. Sevgiler * ))

Birkaç santim ötesinde duran kadının yüzünden bir bir geçen duyguların tümü; yakalayamayacağı kadar hızlıydı. Ancak ilk anda gelen bir şok ve son anda gelip yerleşen, gözlerini karartan bir öfkeyi kaçırması imkânsızdı. Ve tüm bunların ardından da Kıymet'in kendi yüzüne sabitlenmiş bakışları, yüzünün her bir milimi, bedeni donup kalmıştı. Hala Bulut'un sıkı kavrayışı arasında kalan bedeni kaskatıydı, sanki bir beton sütuna sarılıyordu. Genç adam, sabırsızca onun herhangi bir tepki vermesini bekleyerek başını yana yatırırken gözlerinin arasındaki bağı koparmıyordu.

Kıymet, sonunda bir tepki verdiğinde bu, Bulut'un görmeyi arzu ettiği, bunun için çıldırdığı bir hareket değildi. Genç kadının gözleri kayarak kapanırken, burun delikleri genişledi. Başı da hafifçe arkaya doğru gerilemişti. "Çık dışarı!" diye fısıldadı. Dişlerini aralamadan konuşuyordu. İleriye doğru giden her saniyede nefes alışlarının artışıyla birlikte göğsü de sertçe yukarı yükseliyordu. "Çık dışarı." Gözlerini açıp, derin ve kararmış mavilerini kendi gözlerine dikerken sesinin tonu da yükselmişti.

Genç adam, onun sinir krizinin eşiğine geldiğini fark etmesiyle birlikte kollarını da bacaklarını da geriye çekip kadını serbest bıraktı. Anında da Kıymet'in tokatlarının saldırısına uğradı. "Çık dışarı. Çık. Git. Def ol git."

Bulut, anında ayağa fırladı. Onu çoğu kez sinirli halde görmüştü, ancak ilk defa böylesine gözü dönmüş bir halde görüyordu. Ve elbette yine haklıydı. "Kıymet-" diyecek oldu fakat anında Kıymet tarafından susturuldu.

"Sakın!" İşaret parmağı havaya kalktı. "Sakın tek kelime dahi etme!" Bulut'un omzuna sert bir darbe daha attı.

Genç adamın boğazına dizilmiş, ağzından çıkmak için çırpınan kelimeler tekrar tekrar yutkunuşuyla midesine indi. Bir müddet birbirilerine bakmaya devam ettiler. Sonunda Bulut, onu yalnız bırakmaya karar verdi. Ciğerlerine yetmeyen bir nefes alışın ardından önce odayı, ardından da daireyi hızla terk etti. Koşar adımlarla merdivenleri inip kendi dairesine girdi. Ve dairenin girişinde bir süre amaçsızca durdu. Mahvettiği bir çuval incir için elleri iki yanında havalanıp başını arasına alıp patlatmak ister gibi öfkeyle sıkıştırdı. Elbette öfkesi Kıymet'e yönelik değildi. Kendi aptallığına kızıyordu o. Ne bekliyordu ki? 'Ah, öyle mi?' diyerek boynuna atlamasını mı? Bunu beklemese de Kıymet, hesap sorardı. Sorması gerekiyordu. Onu tanıyordu ve eğer Bulut'a çemkirmeyecekse kendisini tamamen benliğinden atmış, bir daha da geriye almayacak demekti. Gözleri batmaya başlamışken, onu tekrar nasıl kendisiyle olmaya, en azından yanında durmaya katlanmaya ikna edeceğini bilemeyişinin sancısını çekiyordu. Peşini bırakacak değildi. Buna dayanamazdı. Ama nasıl bir yol izleyeceğini bilmiyordu.

Yukarıdan bir kapının gürültüyle çarpılışının sesi geldi. Hemen ardından da merdivenlerden sertçe inen ayak sesleri binanın içinde yankılanırken Bulut'un kulaklarına çarptı. Gözleri aniden kapanıp açılırken dudaklarında hafif bir gülümseme belirdi. Kadını, hesap sormaya geliyordu. Bunun düşüncesiyle kalbinin atışı öylesine bir artışa geçti ki, kaburgalarını yarıp geçmek, nefesini kesmek ister gibiydi. Onun kapıyı çalmasını beklemeden kapıyı sonuna kadar açtı. Kıymet, bir alev topu gibi üzerine geliyordu. Ve Bulut yanmaya tamamen hazırdı.

"Ne demek benim değildi?" Genç adamın tam önünde, eşikte durdu ve elleriyle göğsünü ittirdi. "Ne demek, bu?" Bulut'u tekrar ittirdiğinde öylesine bir güç sarf etmişti ki, genç adam iki adım geriye sendeledi. Göğsündeki yara ise cayır cayır yanmaya başladı. "Ben, senin olmayan bir çocuk için mi bunca sene acı çektim?" Elleri iki yana açılmış, hayretle genç adamın yüzüne bakıyordu. "Yalan söylüyorsun."

BENİ BULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin