Bölüm 10

378 107 62
                                    

Bölüm 10

Günaydın, gençlik : ) İki gün önce bir bölüm daha bitirdiğim için iki bölüm birden atıyorum. Umarım severek ve beğenerek okuyacağınız bölümler olmuştur. Yorum ve eleştirilerinizi de bekliyorum. Eleştiriler bazen biz yazarların, gözden kaçan hataları ya da oturmamış her hangi bir durumu daha iyi irdelememize yol açar. Bölümleri doğrudan buraya attığım için, sizler bir nevi kitabın editörleri gibi oluyorsunuz : ) Hatalarım- kusurlarım affola. Sevgiler :*

Günümüz

Genç kadın, gözlerini açtı. Yatağın içinde gerindi ve ağzını genişçe açarak esnedi. Cama vuran damlaların sesini duyduğunda yattığı yerden perdeyi şöyle bir araladı ve şiddetli yağan yağmuru gördüğünde gözleri hafifçe açıldı. Kumsala inmek gibi bir isteği olsaydı bile Karasu'nun değişken havasıyla hayal kırıklığı yaşamış olurdu. Zaten canı hiçbir şey de yapmak istemiyordu. O anda yatakta uzanıp yağmurun sesini dinlemenin ve uzun zamandır ilk defa böylesine huzurlu bir uyku çekmenin keyfini yaşıyordu.

Aklına gelen düşünceyle gözleri irice açılırken, aynı anda da yataktan fırladı. Ayağına terliklerini giyerken sendeleyip neredeyse yere kapaklanıyordu. Tam kendini hızla odadan dışarı atıyordu ki, aniden olduğu yerde durdu. Sertçe yutkunurken bir elini giderek şiddetini artıran kalbinin üzerine bıraktı.

Kendisine, "Sakin ol!" diye fısıldadı. Kalbi ortadan ikiye ayrılmış, bir tarafı adamı gördüğü ve görmeye devam edeceği için kanat takmış dünya turuna çıkıyor, diğer tarafı da kapkara bir öfkeyle adamın kafasından aşağıya kaynar su dökmek istiyordu. Adam cayır cayır yanarken o da acı çekerdi, ama olsundu. Bulut'un ona yaşattığı acılardan sonra bu hiçbir şeydi!

Derin bir nefes alıp, her zaman güvendiği ve onu yarı yolda bırakmayan öfkesine tutundu. Kendinden emin adımlarla da odadan dışarıya çıktı. Salonun kapısı kapalı olduğu için onu göremiyordu. Gözleri bir gece önce kırılan dış kapıya takılıp kaldı. Kapının kalınlığını gördüğünde yine gözleri irileşti. Kapıyı kırmayı nasıl başarmıştı? Ayrıca onu korumak için kaldığını söylemişti, fakat salonun kapısını kapamış ortalıkta görünmüyordu ve Kıymet'in odasına biri girse ruhu duymazdı.

Tam kaşlarını çatmış öfkeli bir ifadeyle kapıya bakarken, Bulut aniden kendi katına çıkan merdivenlerin başında göründü.

"Günaydın," dedi neşeyle. Elleri kolları kahvaltılıklarla dolu halde hala yürümeye devam ediyordu. Yüzünde de Kıymet'in sert bir tokat patlatmak istediği keyifli bir ifade vardı.

"Aaa!" dedi Kıymet, sinirli bir gülümsemeyle. "Bir şerefsiz gördüm sanki!"

Amaçladığı gibi Bulut irkilirken gülüşü solup, dudakları kasıldı ve aynı anda Kıymet de arkasını dönüp banyoya girdi. Kapıyı da arkasından sertçe kapadı. Elini, yüzünü yıkadı. Gözlerini kapayıp başını arkaya attı ve bir süre öylece bekledi. Acaba rüya mı görüyordu? Öyle gibiydi. Varlığının, kendi kiraladığı dairedeki mutfakta oluşu öyle inanılmaz geliyordu ki! Gözlerini açıp lavabonun üzerinde bulunan küçük aynada kendisine baktı. Yanakları kendisini öfkelendirecek kadar al al olmuştu. Gerçi o, yanaklarının öfkelendiğinde de kızardığını biliyordu ve suçu öfkeye atabilirdi. Gerçeği Kıymet'in kaypak kalbi gümbürdeye gümbürdeye haykırsa da bunu belli ederse kafasını kızgın yağa sokardı.

Sinirle dişlerini sıkarken aynadaki aksiyle kavgaya tutuştu. Beyni ve mantığı ne derse desin kalbi bu adama bir türlü dayanamıyordu. Ona her zaman ritim şaşmaları, gümbürdemeler ve aniden yanmalarla karşılık veriyordu. Keşke elini sokup kalbini adama verse ve beyniyle yoluna rahatlıkla devam edebilseydi.

BENİ BULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin