Bölüm 11

461 119 75
                                    

Bölüm 11

Keyifli okumalar olsun : ) Umarım severek ve beğenerek okursunuz. Hatalarım-kusurlarım affola. Sevgiler : *

"Orada durumlar nasıl?"

Genç kadın, bir yandan önündeki tatlısını yerken Elif'in sorusuna hafifçe omuz silkerek karşılık verdi. "Eh işte." Arkadaşlarının üçü de ekrana doğru eğildiler ve arka arkaya konuşmaya başladılar.

"Ne oldu?"

"Bulut'tur, başka ne olabilir ki?"

"Belki kâbuslarıdır,"

"Bulut'tan ala kâbus mu var?"

"Kızlar, acaba siz sussanız da Kıymet mi cevap verse." Diyerek tartışmalarına son verdi Meltem. "Hani cevabı kendisi biliyor ya!" Bakışları ekrana odaklandı. "Evet, Kıymet?"

Kıymet, içten bir kahkaha attı. Soğuk limonatasından büyük bir yudum alırken, arkadaşlarına sahip olduğu için ne kadar şanslı olduğunu düşünüyordu. Üçü de çalıştığı için öğle arasında konuşmaya karar vermişlerdi. Kıymet'in bir süre böyle sorunları olmayacaktı ve o an için bu durumdan memnundu.

Derin bir iç çekti. "Geçen akşam kâbus gördüm. Ve sanırım o kadar uzun süre çığlık attım ki, Bulut kapımı kırmak zorunda kalmış. Kendime geldiğimde ona sarılıyordum." Kıymet'in yanakları anında kızarmaya başlamıştı. Çünkü üç çift irice açılmış göz ekrana yapışmış, ona hayretle bakıyordu.

"Aaaa!" Elif'in hayret nidası öylesine yüksek sesliydi ki, genç kadın kafede oturanların tepkilerini görmek için şöyle bir etrafına bakındı.

Gülüşünün ardından, "Biraz sessiz ol! İnsanlar bana bakıyor." Diye fısıldadı.

"Ne yapıyorsun bu kulaklıklarını? Resmen bir kulaklık canavarısın." Elif, onun her seferinde bir kulaklık bozmasına ya da kaybetmesine oldukça kızıyordu. "Hoparlörde konuşmaktan nefret ediyorum."

Nur Elif'e, "Geç şimdi kulaklığı!" diye buyurdu. Ve gözlerini tekrar Kıymet'e dikti. "Anlat. Neler oldu? Kafasını, gözünü yardın mı?"

"Parmaklarından birini çıkarıp gö-"

"Şişş!" Kıymet, bir yandan gülerken bir yandan da elini ağzına koymuş Nur'a uyaran gözlerle bakıyordu. "Yüksek sesle konuşmaya devam ederseniz telefonu kapatacağım."

Arkadaşlarının üçü de aynı anda ağızlarına fermuar çeker gibi işaret yaptı. Kıymet de olan biteni – bazı durumları kendine saklayarak- anlattı.

"Nasıl bu kadar yüzsüz olabiliyor, inanamıyorum." Meltem, bir 'Cık cık' sesi çıkardı.

"Tam bir narsist." Nur, başını iki yana salladı. "Bu kadar... Bu kadar kendiyle ilgili bir adam daha olamaz. Aldattı, bebek yaptı, evlendi, ayrıldı ve şimdi seni istiyor diye..."

Elif, her zamanki alaycı halinden tamamen sıyrılmış görünüyordu. "Kıymet, orada daha fazla kalmanın bir anlamı yok. İstanbul'a geri dön. Bende kalırsın."

Arkadaşlarının telaşını çok iyi anlıyordu. Zaten onlara da Bulut'la ilgili ayrıntıyı bunun için vermişti. Ve evet, kendine sakladığı tek şey Şükran ve bunun hakkında Bulut'la konuştuklarıydı. Arkadaşlarının kendisini durdurmasını, iki güzel lafa kanmaması gerektiğini söylemelerini istiyordu. Kendisi tüm dünyaya karşı gelebilir, birçok şey için savaş verebilirdi. Ancak onu, o son andaki sarılma anı kadar güçsüz ve aciz bırakamazdı. Adamın bir çift güzel söz bile söylemesine gerek yoktu. Sadece sarılmayla bile kanmaya çok hazırdı. Bunun için de kendisinden ölesiye nefret ediyordu. Hayatının hiçbir alanında zayıflık göstermemiş bir insandı o. Ama iş Bulut'a gelince... Niye ya niye? Niye bir duvar gibi olamıyordu.

BENİ BULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin