Bölüm 18

411 102 114
                                    


Bölüm 18

İyi geceler, hayırlı ramazanlar tekrar : ) Gece noktayı koydum ve bölümü atıyorum. Kontrol ettim, ancak bayılmak üzere gibiyim : ) Hatalarım- kusurlarım affola, onun için. Umarım severek okuyacağınız bir bölüm olmuştur. Telefonumun ekranında sorun var. Bazı yorumlara cevap veriyorum, anca üç beş sefer daha yazıyorum bazen tekrar. Ekran kendi kendine hareket ettiği için kafasına göre siliyor. Cevap vermediysem, bundandır. Sevgiler, seviliyorsunuz : * Not : Bölüme müzik resim filan yükleyeyim dedim, ama mümkün değil beceremedim : D

Güneş ışıkları denizin üzerinde elmas gibi parıldıyor, ufacık dalgalar sabahın çok erken saatlerinde gelip kumsala yerleşmiş olan insanların kulaklarını dolduruyordu. Küçük çocuklardan kimileri bu dalgalarla oynarken kahkaha atıyor, kimileri de kumdan yaptıkları kaleleri böbürlenerek ebeveynlerine gösteriyorlardı.

Site içindeki üç katlı bir binanın ikinci katındaki dairenin balkonunda oturan bir kadın, bu manzaraya baksa da oldukça kayıtsız duruyordu. Çenesine koyduğu parmakları tenine ufak darbeler yaparken sabırsızca beklediği zil, çalmadığı için kaşlarını çatmıştı.

Bir süre daha geçtikten sonra fırının zili çalar çalmaz heyecanla mutfağa koşturdu. Dolaptan geniş, düz bir tabak çıkardı. Ve fırındaki keki de çıkarıp biraz soğumaya bıraktı. Üst kattan gelen seslere göre çoktan kalkmışlardı. Keki tabağa yerleştirirken dudağını ısırıyordu. Çok güvendiği kulaklarıyla belirlediğine göre kadınla adam ayrı odalarda kalıyorlardı. Zaten balkonda konuştuklarını da bazen duyuyordu ve muhtemelen bir iş üzerinde çalışan iki arkadaş olmalılardı. Hem parmaklarında da yüzük yoktu.

Kekin biraz soğumasını bekledikten sonra özenle dilimledi. Annesi ve babası hala uyuduğu için sessiz olmaya çalışıyordu. Dilimlediği kekin üzerine bir peçete serip kendisini evden dışarı attı ve merdivenleri heyecanla çıkmaya başladı.

***

Kıymet, kapı çaldığında okuduğu kitabın içine ayraç koydu, kitabı da teras masasının üzerine bıraktı. Kapı ısrarla hala çalmaya devam ederken Bulut, "Ben, bakıyorum!" dedi. Kıymet de omuz silkip mutfağa ilerledi. Boğazı öyle kurumuştu ki, kitaba kapıldığı için kalkıp içememişti. Tam bir bardak suyu bitirmişti ki dışarıdan gelen tanıdık sesle gözlerini irice açtı. Ve dış kapıya doğru ilerledi.

Kendisi duş almış, hazırlanmış ve Bulut'un hazırlanmasını bekliyordu. O günü Kıymet'e biraz moral olması için Karasu'da dolaşmaya ayırmışlardı. Kıymet, gerek olmadığını, iyi olduğunu söylediyse de adama dinletememişti. Sonra da bir gezi rotası oluşturmuşlardı. Rotayı oluşturdukları anlar aklına geldiğinde istemsizce gülümsedi. Fakat bu gülümseme, elinde bir tabakla bekleyen alt komşuyu gördüğünde anında soldu. Evet, sesi gerçekten doğru tanımıştı.

'Merhaba,' faslını çoktan geçmiş olmalılardı ki, kadın konuşmasına ara vermeden ve gözlerini usulsüzce Bulut'un yüzüne dikerek devam ediyordu. "Harika kek yaparım. Kokmuştur diye getirdim."

Bulut, tabağa uzanırken, "Ne zahmet ettiniz. Teşekkür ederiz, elinize sağlık" dedi. Ve sesi Kıymet'in dişlerini sıktıracak kadar kibar çıkmıştı.

Kadın, mest olmuş bir halde elini göğsüne doğru götürdü. "Ay, aşk olsun ne zahmeti. Komşuluk öldü mü, canım!"

"Öldü! Allah rahmet eylesin!" dedi Kıymet ve sevimsizce gülümsedi. "Aşk maşk da olmasın!"

Kadın, Kıymet'i yine! O, konuşana kadar fark etmemişti. Fark edince de gözleri kocaman açıldı. "Aaa! Sizi görmemiştim!" Hoşnutsuz bir dudak bükmeyle gözleri Kıymet'i yukarıdan aşağıya süzdü.

BENİ BULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin