4

757 41 4
                                    

Şırnak'a geldiğimiz 1 hafta olmuştu. Biz hala göreve gitmemiştik. Askeriyede yeni gelen askerlere eğitim veriyorduk ve bugün atış talimi vardı. Eğitime ben giriyordum ve eğitimlerde hiç acımam yoktu. Hangi eğitim olursa olsun o disiplini sağlamıştım. Çünkü eğitimde merhamet vatana ihanettir.

Yerde tek sıra halinde yatan askerlere yeniden göz gezdirdim. Sonra ''Nişan al.'' diye bağırdım. Herkes kendi hedef tahtasına odaklanınca bu sefer ''Ateş'' diye bağırdım. Alanda 35 silah sesi yankılandı. Hepsine tek tek baktım. 5 asker hedefi tutturamamıştı. İlkinin yanına gittim. ''Kalk ayağa asker.'' diye bağırdım.

Hemen ayağa kalkıp ''Emredin komutanım'' diye bağırdı.

''Adın ne asker?''

''Yakup AYTAÇ komutanım.''

''AYTAÇ. Attığın mermi nerede AYTAÇ?'' diye bağırdım bu sefer. Kafasını öne eğdi. Hedefi tutturanlardan birinin yanına gittim. ''Adın ne asker?''

''Hasan ÖZERİ komutanım.''

''AYTAÇ. Attığın mermi ÖZERİ'yi koruyacaktı. Tutturamadın AYTAÇ. Şehit oldu ÖZERİ. Senin yüzünden arkadaşın şehit oldu. Ne yapacaksın şimdi?'' Amacım asla mahcup etmek değil. Hiçbir zaman da olmadı. Amacım askerlerin daha dikkatli olmasını ve bir daha bu hatalarını yapmamasını sağlamak. Diğer atamayan askerlere döndüm. ''Sizin attığınız mermiler buradaki askerleri koruyacaktı. Şimdi sizin yüzünüzden bir tabur asker şehit düştü. Ne olacak şimdi?'' sonra çok bağırdığımı farkedip sesimi biraz alçalttım. ''Bir daha olmasın asker. Anlaşıldı mı?'' dedim.

Tüm askerler hep bir ağızdan ''ANLAŞILDI KOMUTANIM.'' diye bağırdılar. ''Yerlerinizi alın yeniden'' dedim. Herkesin yerine geçtiğinden emin olunca tekrar göz gezdirdim. Sonra ''Nişan al'' diye bağırdım. Bu sefer fazla beklemeden ''Ateş'' diye bağırdım. Yeniden hedef tahtalarına baktım. Bu sefer hepsi tutturmuştu. Gurur dolu bir gülümseme yerleşti dudağıma. Sonra hemen silip ''Aferin asker. bugünlük bu kadar dağılabilirsiniz.''dedim.

Tüm askerler yeniden ''EMREDERSİNİZ KOMUTANIM'' dediler ve dağıldılar. Onlar dağıldıktan sonra ben de askeriye binasına girerken ''Gayet iyiydiniz komutanım. İkinci atışlarda hepsi tutturdu.'' dedi birisi. Arkamı dönünce Gökalp'i gördüm. ''Gökalp. Sen benim gölgem misin? Niye her yerdesin sen?'' dedim. Bir de dövseydin çocuğu Gökçe. dedi iç sesim. Gökalp'e dönüp "Yani kusura bakma ama nereye dönsem seni görüyorum. Güneşte tam tepede başıma vurdu ondan sinirim sana değil." dedim.

"Alınacak değilim ya komutanım. Kaç yıllık arkadaşız şurada. Ha bu arada ben bunu söylemeye gelmemiştim. Yarın görev varmış. Büyük ihtimalle biz gideceğiz. Haberiniz olsun komutanım"

"İyi. Kimi almaya gidiyoruz."

"Haşim diye birisi. Yani lakabıymış. 3 yıldır aranıyormuş. Şu anda yeri tespit edilmiş, 1 haftadır takip ediliyormuş. Yarın da operasyon var yani."

"Haşim... Haşim. Bu operasyona bizim gitmemiz lazım. Ben Binbaşıyla konuşmaya gidiyorum. Görevi bize vermelerini isteyeceğim."

"Niye bu kadar celallendin?" cevap vermeden hızlı adımlarla devam ettim. "Bir dakika ya ne oluyor?"

Hiçbir sorusuna cevap vermeden hızlı adımlarla komutanın yanına gittim. Kapıyı çalıp içeriye girdim. Başımla selam verdikten sonra "Komutanım Haşim bulunmuş dediler. Doğru mu?"

"Doğru. Doğru da hayırdır?"

"Komutanım. Bu operasyona biz gidelim. Yani gidebilir miyiz?"

"Sakin ol ESKER. Zaten biz gidiyoruz operasyona da hayırdır bu seni neden bu kadar ilgilendirdi?"

"Komutanım bizim Haşim ile daha önceden bir tanışıklığımız vardı da ondan dedim."

"İyi. Yarın gider alırız. Sen de time haber ver hazırlansınlar."

"Emredersiniz komutanım" dedim ve odadan çıktım. Yemekhaneye gidince tüm timin orada olduğunu gördüm. "IŞIK TİMİ toplan."diye bağırdım. Herkes ayaklanınca toplantı odasına geçtik. Haşim'in fotoğrafını ekrana yansıtıp ''Lakabı Haşim. Birçok köyü yakıp yıkmış bu ve çetesi. Bu baskınlarda da birçok sivilin canını almışlar. Sadece sivillerin değil birçok askerimiz de bu ve çetesi yüzünden şehit oldu. 18 yıldır aranıyormuş ama nasıl olduysa hepsinden kaçmış. Yarın almaya gidiyoruz Allah'ın izniyle. Kaçırmak yok anlaşıldı mı?'' dedim.

Hep bir ağızdan ''ANLAŞILDI KOMUTANIM'' dediler.

Biraz daha operasyon hakkında konuştuktan sonra gidip dinlenmelerini söyledim. Ancak Hilal, Ayaz ve Gökalp çıkmadılar. Çıkmadıklarını anlayınca ''Niye çıkmadınız ne oldu?'' diye sordum. Soruma cevap vermeden '' Biraz konuşalım mı?'' diye sordu Hilal. normal zamanda komutanım demiyorlardı. '' Konuşalım da hayırdır?'' dedim ama yine cevap vermeden ''Dışarı çıkalım hadi orada konuşalım''dedi. Hep beraber tek sıra halinde bahçeye çıktık. Bir banka oturduk. Kısa bir sessizlikten sonra ''Eee ne konuşacağız?'' dedim.

Hilal '' Gökçe, senin bir derdin var ve bize anlatmıyorsun. Bir de bu Haşim, normal bir terörist değil, değil mi?'' dedi.

Ben tam reddedecekken bu sefer Ayaz konuştu. '' Hiç reddetmeye çalışma. Kim bu Haşim?'' dedi

''Normal bir terörist işte. Bu arada bir derdim de yok. Nereden çıkarıyorsunuz bunları?'' dedim.

Hilal ''Sen önceden böyle değildin Gökçe. Seni en iyi ben tanırım. Önceden bizimle konuşurken gözleri parlayan Gökçe yok. Ne dersek kısa kestirip atıyorsun ve boş ver deyip geçiştiriyorsun. Ayrıca sen sevmediğin insanlara öfkeyle, nefret ettiğin kişilere ise aşırı bir nefretle bakarsın. Bu anlaşılmayacak bir şey değil. Haşim'in fotoğrafına baktıkça gözünden nefret saçtın. Hadi söyle kim bu Haşim?''dedi.

Hilal bunları anlatırken aklıma gelenleri geriye atmaya çalıştım ama atamadım. Gökçe gözlerini açtığında iki eli de duvara bağlı olan zincirlere bağlıydı. Etrafına baktığında onu gördü: Haşim'i. ''Kimsin?'' diye sordu Gökçe. Kaçırılmıştı. 4 gün boyunca onların elinde esir kalmıştı ve ona yapılan işkenceler canını yakmıyordu. Kolundan, sol kolundan gelen kana baktı. Haşim bıçakla derin bir yara açmıştı. Ama kalbine açılan yara daha büyüktü. Haşim ona '' Aslında tanışıyoruz ESKER. Sen de baban ve amcan kadar dayanıklıymışsın. Tam birer şarjör boşalttım üzerlerine ama ölmediler. En son gönderdiğim bombayla geberip gittiler.'' demişti. Babasının ve amcasının katili Haşim şimdi ona işkence ediyordu. Sesini çıkaramadı Gökçe. Yine içine attı ve zaten donuk bakan gözleri artık herkese karşı donuk bakıyordu.

Sakin bir şekilde yerde olan gözlerimi Hilal'e çevirdim.'' Sen babanın ve amcanın katiline nefretle bakmaz mıydın?'' dedim en sakin sesimle. Hepsi kafasını bana çevirdi. Hilal '' Na... Nasıl yani? Haşim, babanın ve amcanın katili mi?'' dedi kekeleyerek.

Onu dinlemedim. Nedensiz yere öfkelenmiştim ama bu öfkem yanımdakilere değildi. '' Peki ben bunu nerede öğrendim biliyor musunuz? Haşim kaçırmıştı beni. O söyledi. Söylerken de bu yarayı açtı işte.'' Bunları derken kolumdaki yarayı gösterdim. Sinirli bir sesle başlayan bu sözler sona doğru hüzünlü bir sese dönüştü. Kısa bir duraksamadan sonra devam ettim. '' Geçen soruyordun ya bu yara ne diye. O açtı işte ama benim canım hiç acımadı. Çünkü aynı zamanda kalbime de bir bıçak sapladı anlıyor musunuz? Ben kaçırıldığımı da, babamın ve amcamın katili olduğunu da kimseye söylemedim. İlk size anlatıyorum. Size sert davrandım ama lütfen beni anlayın. Bilerek yapmadım ve bundan sonra daha dikkatli olacağım. Söz'' Bunları söylemek beni rahatlatmıştı. Hepimiz sessiz kaldık. Sonra yine konuşan ben oldum. ''Bu benim için çok önemli bir operasyon. O yüzden dikkatli olun olur mu? Kaçamasın bu sefer.'' Hepsi kafalarını salladılar. '' Hadi gidip dinlenelim. Yarın büyük gün.'' dedim ve banktan kalktık.

Askeriyeye girip önce yemek yedik, sonra da odalarımıza geçtik. Hilal '' Gökçe. bugün söylediklerim, bize niye öyle davranıyorsun falan, ben çok özür dilerim, bilmiyordum.'' dedi

''Özür dilenecek bir şey yok. Haklıydın. Asıl ben özür dilerim.'' dedim ve sessizce yataklarımıza girip uyuduk.



ASKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin