Metehan'ı eve bırakıp gelmiştim. Şu an tüm tim dinlenme odasında oturuyorduk fakat bir gariplik vardı. Sanki biraz sessizdi burası. Normalde şen şakrak kahkahaların inlediği bu odaya sessizlikten kasvet çökmüştü. Bunun neden olduğu hakkında ise hiçbir fikrim yoktu.
Üçlü koltukta ben sağ tarafta, Gökalp ortada ve Ayaz ise onun yanında oturuyordu. Hemen yanımdaki İkili koltukta bana yakın yerde Hilal, onun yanında Hazal oturuyordu ve onların karşısındaki üçlü koltukta da Yusuf, Mehmet ve Ömer oturuyordu.
Gökalp, ben ve Yusuf boş boş etrafa bakarken Mehmet ve Ömer telefona bakıyordu. Mehmet'in kiminle mesajlaştığını sırıtmalarından az çok tahmin edebiliyordum ama Ömer'in ne yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Hazal bir Hilal'e bir Ayaz'a bakıyordu. Hilal ve Ayaz ise gözlerinden ateş saçarak birbirlerine bakıyorlardı. Yine kavga ettiklerini tahmin etmek zor değildi çünkü küçükken de hiç anlaşamazlardı. Ama asıl merak ettiğim neden kavga ettikleriydi. Ne için kavga etmişlerdi de böyle nefretle bakıyorlardı birbirlerine?
Hilal'in Ayaz'a olan duygularını biliyordum. O söylememişti ama anlaşılmayacak gibi değildi. Peki gidip söylemişti ve Ayaz buna ters bir cevap mı vermişti? Olası bir durumdu ama yine de olayı öğrenmem lazımdı.
Anladığım kadarıyla bu durum dördümüzü ilgilendiriyordu, diğerlerinin bilmesine gerek yoktu. O yüzden bu sessizliği bölen benim ters sesim oldu. ''Ne oluyor lan burada?'' Herkes bir anda bana bakınca Ayaz, Hilal ve Gökalp'i gözlerimle gösterip ''Dışarıda alacağım ifadenizi, yürüyün.'' dedim. Dördümüz birden ayağa kalkıp askeriyenin çıkışına doğru ilerledik. Bahçeye çıktığımızda sol taraftaki çardağa doğru ilerleyip oturduk. Sert sesimle sorar gibi konuşurken Hilal ve Ayaz'a bakıyordum. ''Evet?''
Bir süre beklediğimde ikisinden de ses çıkmayınca derin bir nefes aldım. Sinirlenmeye başlıyordum. ''Arkadaşlar neler olduğunu anlatmazsanız sorunu çözemeyiz. Şimdi, lütfen biriniz ne olduğunu anlatsın.''
Daha kimse konuşmadan Ayaz cebinden sigara paketi çıkarınca şaşırmıştım. Sigara içtiğini bilmiyordum ve Gökalp'in bakışından anladığım üzere o da bilmiyordu. Tam ucunu ateşleyecekken ''Koy onu yerine!'' dedim.
Hilal en sonunda konuşmaya başladı. Sesinden anlaşıldığı üzere gerçekten sinirliydi. ''Bu beyefendi ölmek istiyormuş!''
Hepimiz şaşkınca Ayaz'a bakıyorduk. Ayaz ise Hilal'e ateş atarcasına bakıyordu. Duyduğum şeyin şokuyla Ayaz'a bakıp ''Ne demek oluyor bu?'' dedim.
Ayaz derin bir nefes aldı. İki elinin işaret ve orta parmaklarını kaldırıp yavaşça bükerek tırnak işareti yaptı ve konuşmaya başladı. ''Baba denilen varlığın ben daha beş yaşındayken anneme yaptıklarını biliyorsunuz. Ablam da lise sondaydı o zamanlar. Sonra büyüdük, ablam başka biriyle evlenmeye karar verdi. Çok seviyorlardı birbirlerini ama baba denilen varlık izin vermemişti. Sonra ablam bir gece beni de alıp kaçtı. Baya uzaklara gittik biz, yanımızda Kenan abi de vardı. Onlar nikah falan kıydılar ama düğün yapamadılar. Kenan abinin evine yerleştik biz ama Kenan abinin evi bizim eve yakındı. Çok zaman geçti. Ablam ve Kenan abi bana anne baba olmuşlardı. Mutlu mesut yaşıyorduk. Tek sorun Kenan abi çalışmaya farklı şehirlere gidiyordu ve biz iki üç gün yalnız kalıyorduk. Sonra ablam hamile kaldı. Üç aylıkken Kenan abi yine şehir dışında bir işe gitmişti. O gece benim kabusum oldu.''
Bundan sonrası tahmin edilebilir gibiydi. Ayaz'ın babası annesini döverek öldürmüştü. Sürekli Ayaz'ı dövüyordu. Ortaokulun ilk günlerinde hep kollarında morluklarla gelirdi. Ama altıncı sınıfta artık bu morluklardan yoktu. Demek ki o zaman gitmişlerdi o evden.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASKER
RandomOrtaokul arkadaşı olan 4 kişi yıllar sonra asker olarak aynı time düşüyor.