"Çınar, ne zaman müsaitsin?"
"Hayrola?" Kardeşinin sesinde heyecan ve tedirginlik vardı.
"Çok önemli. Mutlaka görüşmemiz lazım."
"Kötü bir şey mi oldu?"
"Hayır, kötü bir şey yok ama şimdi konuşamam. Ne zaman buluşabiliriz?"
"Yarın sabah dokuz gibi bürona gelsem olur mu?"
"Süper olur, hatta bence sonra işin falan varsa iptal et. Ona göre gel. Seni birisi ile tanıştıracağım."
"Sakın, çöpçatanlık için böyle gizemli rollere bürünme. Hiç çekecek havada değilim."
"Ben ne zaman çöpçatanlık yaptım? Şey tabii son iki tanıştırdığımı saymıyorum. Gerçi Allah'ın hakkı üçtür derler, bir tane daha mı ayarlasam?" Konuşmayı yumuşatmak için lafı çeviriyordu.
"Lale, işim gücüm var. İşe dönmeyeceksem elle tutulur bir şey olmalı ve bu saçma bir tanışma olmamalı." Ciddi olduğu sesinden belliydi.
"Tamam, sen gel de aklın uçsun. Hadi görüşürüz."
*****
Çınar, büroya girerken gerçekten kardeşinin saçma bir randevu ayarladığından emindi. Kırmak istemese de kısa sürede oradan ayrılmanın bir yolunu bulacaktı.
"Gel gel, ben anlatacaktım ama birazdan kendisi burada olacak, o anlatsın sana. Ben de yüzünü izleyeyim senin."
"Bak, bu kadar beklentiyi yükseltirsen ve kof çıkarsa fena bozuşuruz. Doğum günün de yakın, hiçbir şey almam görürsün."
Lale, abisinin yaşayacağı şaşkınlığı izlemenin zevkine varacaktı. "Bence, ben sana erken bir doğum günü hediyesi veriyorum. Ne içersin? Beklerken sen bir şeyler iç, ben işlerimi toparlayayım. Sonra da rahatça konuşalım."
Çınar, çay ocağından gelen Türk Kahvesini yudumlarken kardeşi de bazı telefon görüşmeleri yaptı. On dakika sonra kapı çaldığında beklenen misafir gelmişti.
Çınar, kapıdan giren kadına baktığında kardeşinin niyetinin çöpçatanlık olmadığından emin olmuştu. Otuz yaşlarında, üstündeki demode uzun ceketin altına bol bir kot pantolon, üstüne de v yakalı mavi bir kazak giymiş yüz hatları düzgün ama makyajsız kadının randevu için orada olmadığından emin, altından ne çıkacağını bekledi.
Azra, nasıl birini beklediğini az çok biliyordu. Fakat gördüğü adamla o fotoğraflardaki adamı benzetememişti. Otuzlu yaşların sonunda gözüken adamın kumral saçları ile ela gözleri insanın dikkatini çekecek yakışıklılıktaydı. Azra, araştırırken fotoğraflarını görmüştü ama aslı ile ilgisi yoktu onların. Fotojenik mi değildi, poz vermediği için mi öyle çıkmıştı merak etti. Sonra da niye böyle bir şeyi merak ettiğini merak etti. Ona neydi adamın nasıl göründüğü?
Çınar, hızlıca hareketlerini, bakışlarını inceledi. Bu incelemesine mesleki deformasyon dediği zaman çok olurdu ama bu kez kasıtlıydı. Kadının tavırlarını ilk anda değerlendirdiğinde yanlış bir davranışa rastlamamıştı. Yine mesleği gereği hızlı karar vermemesi gerektiğini çok iyi biliyordu.
"Merhaba. Beklettim sanırım. Minibüsler çok kalabalıktı. Binebilmek için epey bekledim."
"Gel Azra. Sorun değil, biz de abi kardeş laflıyorduk." Sonra Çınar'a döndü, "İşte tanışmak istediğin kişi. Azra, ağabeyim, Çınar."
Azra, ayağa kalkan adamın elini beklenenden daha kuvvetli sıkmıştı. Memnun oldum derken direkt gözlerinin içine bakıyordu. Çınar her hareketi, davranışı beynine kaydederken bu tanışmanın ardındakini gerçekten merak etmeye başlamıştı. Çöpçatanlık olmasında bir sakınca görmediğini söyleyebilirdi. Kadın yakından çok daha güzeldi. Üstündekiler pek belli etmese de fiziği de düzgün gözüküyordu. Fakat kardeşinin bu buluşmanın ardındaki amacını henüz anlamamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRA
Adventureİşlemediği bir suçtan hapis yatan bir genç kadın... Onu hayatında isteyen yaşlı bir adam... O adamı hapse atmak için yıllarını harcayan bir savcı... Genç kadının yaşadıklarının intikamını alırken biraz desteğe ama en çok da cesarete ihtiyacı var. Ne...