7. Bölüm

996 259 22
                                    



Azra, yol boyu yaptığı görüşmeyi düşünmüştü. Lale Haznedar ve Çınar Gürkan. Biri avukat biri savcı iki kardeş. Şansı dönüyor muydu acaba? Rastlantılara inanmazdı. Olayları en başından beri düşününce gerçekten rastlantı olduğuna aklı yattı. Tevafuk işlemeye devam mı ediyordu? Elbette öyleydi. Çünkü yaşadıklarının ayarlanabilir olması mümkün değildi? Ne bulduğu otel ne mesleğine uygun iş bulamayıp temizlik firmasında çalışması ne de Lale Haznedar'ın bürosunun temizlenmesi planlanmış olamazdı, çünkü hepsini kendisi kararlaştırmış ve yapmıştı. Tamamen rastlantı ve şans devredeydi. Çınar Gürkan'a güvenecekti.

Genç adamı düşünmeye başladı. Çok şık bir takım elbise vardı üstünde. Jilet gibi tanımına en uygun insanlardan biriydi. Gömleğinin temizliği kravatının düzgün duruşu kendisiyle yaptığı konuşmadan sonra bir toplantıya gidecekmiş hissi yaratıyordu. Gür ve geriye doğru taranmış saçları siyah, şakaklarında bazı teller beyazdı. Yaşını sormamıştı ama otuzlu yaşların sonunda olmalıydı. Evli miydi acaba? Yüzük takmıyor olması bekar olduğu anlamına gelmiyordu. Kız kardeşi akşama bekliyorum derken eşinden bahsetmemişti. Belki gerek duymamıştı.

Konuşurken gözlerinin içine bakan, her hareketi takip eden biriydi. Gözleri yeşil mi ela mı karar verememişti. İlk gördüğünde yeşil sanmıştı. Güneş yön değiştirince onun da gözleri kahveye dönmüş gibiydi. Ela gözlü olmalıydı. Gözlerine niye takılmıştı acaba?

Çünkü adam çok çekiciydi. Yakışıklı değildi. Hokka gibi tarif edilecek bir yüzü yoktu. Kaşlarının arasında oluşan çizgi kalıcı hale gelmişti, kemerli bir burun, biraz sert hatlar ile en doğru tanım çekici oluşuydu. İşinde iyi miydi acaba? Daha önce Teoman için uğraşmış ama başarılı olamamıştı. Sebeplerini anlasa da aklının bir köşesinde acaba vardı. Çok başarılı biri mi, çok azimli biri mi lazımdı? Başarı azimle gelmez miydi? Evet bu adam bu iş için doğru kişiydi. Hemen gelmiş, detaylara girmiş, yardımcı olacağını söylemiş ve neyle karşı karşıya olduklarını bildiğini belirtmişti. Azra için bu nokta önemli olmalıydı. Çekicilik, gözünün rengi hiç önemli değildi. Aslında biraz önemliydi. Kendine itiraf ediyordu. Adamı düşünmekten neredeyse ineceği yeri kaçıracaktı.

*****

İş görüşmesi tahmininden ilginç geçmişti. Bir gökdelenin onuncu katının tamamını kaplayan bir yer beklemiyordu. On masa saymıştı. Duvar taraflarında ise cam duvarlı üç büro vardı. Bunlarda daha yetkili, deneyimli elemanların çalıştığını anlamıştı. Sonra da Orhan beyin bürosunu görmüştü. Büro müşterilerinin önemini belli edecek büyüklükte ve kalitedeydi. Çiçekler ve tablolar da odanın kalitesine uygun güzellikteydi. Hayran gözlerle incelemişti çevresini. Uzun yıllar önce benzer büroda çalışıyordu. Daha sonra büyük bir şirket davet etmiş, o da tatil dönüşü başlamak üzere anlaşmıştı.

Görüşmenin detaylarını tekrar aklından geçirdi.

Yanına gelen genç bir erkek, görüşme için kendisini beklediklerini söyleyip yolu göstermişti. Ceviz ağacından yapılmış büyük bir masa, masanın üstünde üç ayrı bilgisayar ekranı vardı. Masanın arkasında ellili yaşların ortalarında, biraz saçları seyrelmiş, biraz da yer çekimine yenilmiş yüzü ile şirin biri oturuyordu. Niye böyle tanımladığını sorgulamayacaktı. Adamın yarattığı ilk intiba buydu. Hâlâ da öyle düşünüyordu.

Orhan bey onu ayağa kalkarak karşılamış, elini kuvvetlice sıkmış, oturmasını istediği koltuğu gösterdikten sonra yerine oturmuştu.

"Nihayet sizinle görüşebildik Azra Hanım. Ben, Orhan Karahan."

AZRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin