Beklediği hareket olsa da ellerinin titremesini saklaması gerekecek kadar korkmuştu. Gecenin bir vakti, karanlık bir kapı ağzında sözde birileri tarafından korunurken karşısına çıkacak kadar cesur birinin olması sinirini bozmuştu.
"Hiç vaktim olmadı."
"En yakın zamanda bir yemek yiyelim diyor."
"Vaktim yok."
"Vakit yaratın o zaman."
"Yaratmayacağım."
"Hatırını kırmayacağınızı düşünüyor."
"Teoman Beye, hatır saymam için hiç olmazsa son üç senede bir iki kez ziyaretime gelmesini beklediğimi söylersiniz. Hatta gerçekleri anlatmasını, suçsuzluğumu ispatlamasını beklediğimi söyleyin. Haber yollayacağına kendi gelseydi. Daha samimi olurdu. İyi akşamlar."
"Azra Hanım..."
"Hadi artık tamam, size diyeceğimi dedim. Hava soğuk, yeterince üşüdüm. Hasta olursam Teoman Beye, beni sizin hasta ettiğinizi söylerim."
Cesurca yaptığı bir hamleydi. Adam başka bir şey söylemeden yine karanlığın içine çekilmişti. Evin arka tarafından kaçacağını tahmin etmek zor değildi. Elleri titreyerek açtı kapıyı. İçeri girer girmez her yeri kontrol etti. Camlardaki demirler güvencesiydi ama isterlerse her şeyi aşabileceklerini düşünmek yeterince korkutuyordu.
Titremesi geçince ne yapması gerektiğini düşünmeye başladı. Sakladığı şampuan kutusundan telefonu çıkarttı. Arayıp aramama konusunda kararsızdı. Peşindekiler acaba Çınar'a haber vermişler miydi? Araması gerekiyor muydu? Yanında bir kadın vardı ve onu geç saatte aramanın hoş olmayacağını bilecek kadar kadın erkek ilişkilerine aşinaydı. Yarın ararım diye karar verdikten sonra kendisine sıcak bir şeyler hazırlamak için mutfağa gitti.
Yirmi dakika sonra hâlâ koltukta oturuyor, buz gibi olmuş çayı elinde tutuyordu. Beyni patlayana kadar düşünmüştü. Harekete geçtiklerine göre artık hiç rahat yoktu. Her an her yerden karşısına çıkacaklarını biliyordu.
Telefonun sesi ile sıçradı. Ekranda Çınar'ın adını görünce hemen açtı.
"Neden aramıyorsun beni?"
"Rahatsız etmek istemedim."
"Rahatsız etmezdin. Asıl şimdi rahatsızım. Neden arayıp haber vermediğini anlamıyorum." Sesi çok sertti. Azra, kendini savunmak zorunda hissetti.
"Lale ile yemekteyken kalabalık bir ortamda olduğunuzu öğrenmiştim. Sizi arkadaşlarınızın yanında rahatsız etmek istemedim. Yarın sabah arayacaktım. Mesainiz başlayınca."
"Birincisi benim mesai saatim diye bir şey söz konusu değil, ikincisi telefonumu, istemezsem, uygun değilsem açmam ama arayanı görür, gerektiğinde dönerim."
'Uygun değilsem açmam' kısmında takılı kaldı. Toparlandı, "Beklediğim uyarıydı." dedi.
"Ne konuştunuz?"
Azra, gelen adamla yaptığı saçma konuşmayı anlattı. Tipini sorduğunda sadece kendisinden yirmi santim kadar uzun olduğunu sesinde belirgin bir şive, ağız olmadığını kalın kaşları olduğunu söyledi.
"Yüzünü hiç mi görmedin?"
"Hem örtmüştü hem de kapının üstündeki ışık yanmıyordu. Fahriye Hanım geceleri kapatıyor o lambayı."
"Bir şekilde ikna et kapatmasın. Gerekirse faturayı ortak ödeyin. Biz hallederiz."
"Gerek yok, ben sensörlü lamba taktırırım. Daha önce düşünmeliydim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRA
Adventureİşlemediği bir suçtan hapis yatan bir genç kadın... Onu hayatında isteyen yaşlı bir adam... O adamı hapse atmak için yıllarını harcayan bir savcı... Genç kadının yaşadıklarının intikamını alırken biraz desteğe ama en çok da cesarete ihtiyacı var. Ne...