20. Bölüm

1K 237 38
                                        

Teoman'ın gidişinden sonra ilk işi Çınar'ı aramak oldu. Konuşmayı aktardı. Çınar'ın ara ara nefes alışverişi değişiyor, içini çektiği anlar oluyordu. Azra anlatırken, Çınar dinlerken huzursuzdu. Teoman'ın teklifinin mutsuz etmesi aralarındaki ilişkinin duygusal tarafının tahmininden daha yoğun olduğunu düşündürüyordu. Azra, umutlanmak istiyor sonra kendi durumunu ve ona yapacağı olumsuz etkileri düşünüp hemen vaz geçiyordu.

Çınar'ı, ona zarar vermeyecek kadar çok seviyordu. Bunu sağlamak için uzak durması, düşmanın ininde olması gerekiyorsa bunu yapacaktı. Başarmak için gereken motivasyon işte buydu...

*****

Teoman ile konuşmasının üstünden sekiz gün, Çınar ile son görüşmelerinin üstünden ise yedi gün geçmişti. Çınar artık kabullenmişti. Son çabalarını sergilemiş, ikna edemeyeceğini anlayınca bozuk moralle istediğini yapmasını söylemişti. Azra aslında onu rahatlatabilirdi. Fakat rahat olması belki farklı davranmasına neden olur ve başı belaya girebilirdi. Sadece ve sadece bu sebeple susmuştu.

Ona son otel buluşmasında davayı sonlandırana kadar görüşmemeleri gerektiğini söylemiş, önce Çınar'ın karşı çıkışı ile mücadele etmiş, sonra da kırgın ayrılmamak için nedenlerini sıralamıştı. Haklıydı ve haklı olduğunu ikisi de biliyordu.

Zaten otelde buluşarak çok büyük riske giriyorlardı. Teoman, halen izletiyor olmalıydı ve ne olursa olsun oteldekilere güvenmesini gerektiren bir durum yoktu. Geleni gideni izletiyor olma ihtimali Çınar'ı büyük tehlikeye sokuyordu.

Evine türlü bahanelerle gelmesi de bir yerde patlak verebilirdi. En iyisi mümkün olduğunca uzak durmaktı.

Çınar sonunda kabul ettiğinde ikisinin de yüreğine kor düşmüş gibiydi. O gecenin geç saatlerinde Azra kendi odasına geçerken son kez uzun uzun sarılmışlardı.

"Dava bittiğinde bu ayrılık da bitecek. Bunu o kalın kafana sok. Israrını ve korkunu anlıyorum ama sen de bunu anla. Yeniden yargılaman bittiğinde her şey yoluna girecek."

"Bunu ben de istiyorum."

"Bunun acısını senden çıkartacağım Azra."

"Tehdit mi vaat mi?"

"Sen hangisini kabul edersen. Ama inan olsun bunun hesabını bana vereceksin."

"Seve seve. Yeter ki o gün çabuk gelsin."

Sonra yeniden sarılmış, öpüşmüş ve yatağın tüm cazibesine sırt çevirip o kapıdan çıkmıştı.

Bir haftada bile o kadar çok özlemişti ki kendini yarım hissetmeye başlamıştı. Artık harekete geçmeliydi. Ne kadar çabuk başlarsa o kadar çabuk sonuç alacaklarını biliyordu. İşte bugün o gündü ve tüm hayatı değişmek üzereydi. Derin bir nefes alıp cep telefonuna uzandı.

"Merhaba."

"Azra? Umudumu kesmiştim."

"Hayır, bu hafta hatta belki de bugün arayacağımı biliyordun."

"Tanrı değilim, nasıl bilebilirim?"

"Değilsin ama kendini öyle görüyorsun."

"Seninle tartışmayacağım." Sesindeki kibir Azra'nın haklılığını gösteriyordu. "Bu telefonu teklifimi kabul ettiğin şeklinde yorumluyorum."

"Eminim öyle yorumluyorsun. Yarın akşam yemekte şartları konuşacağız."

"Şart mı? Şart falan yok."

"Şart değil, şartlar dedim. Akşam sekizde." Sonra lokantanın adını ve oraya kendi geleceğini söyleyip telefonu kapattı.

Bu konuşmanın etkisi yarım saat kadar sürdü. Sonra tekrar işlerine döndü. Teoman çoktan aklından çıkmıştı. Akşam da spor salonuna uğrayacak ve antrenman yaparak iyice rahatlayacaktı.

AZRAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin