Eve gittikten sonra diğer telefonu ile Çınar'ı aramış, kayıttaki isimleri birlikte dinlemişlerdi. Onlar hakkında araştırma yapacaktı Çınar. Hepsi Teoman kadar güçlü ve tedbirli olmayabilirdi. Ortaklıklarına falan rastlarlarsa işler hızlanacaktı.
Onlarca kaydı dinlemişler, bazı anlaşılmayan isimler üzerinde durmuşlardı. Azra anımsadıklarını düzeltmişti.
"Kendini çok büyük tehlikeye atmışsın. Buna çözüm bulacağım. Bir daha aynı numarayı yemez. Dikkatli olmalısın."
"Olurum."
"İyi misin?"
"İyiyim. Çok daha iyiyim. Onu haklayacağız, buna inanıyorum." Sonra dayanamayıp ekledi. "Seni çok özledim."
"Sen mi ben mi? Şimdi atlayıp yanına gelmeyi ne çok isterdim."
Azra dudaklarından dökülen kelimeleri tutamadı. "Hafta sonu Semahat ablaya uğrarım, sen vakit bulursan oraya gel istersen."
"Orada kal. Gece gelirim."
"Ama..."
"Aması falan yok. Konu kapandı. Orada olacağım. Saçma bu uzak durma olayı."
Saçma değildi. Aksine çok doğru bir karardı ama ikisi de uyacak gibi değildi. Tüm o zorlama uzak duruşlar bir telefon konuşması ile son bulmuştu. Bir daha ayrılık konusunu açmamak üzere kapattı Azra. Beceremedikleri ortadaydı.
Cumartesi gününün tüm ziyaret saatini arkadaşlarının yanında geçirdi. Onlara getirdiklerini dağıttı. Eski mahkûm olduğu için başka ziyaretçilere göre daha fazla imkân tanınıyordu. Minik bir kamyonet tutmuştu. Müdüre de geç kalmış bir yeni yıl hediyesi verdi. Alışveriş yaptığı bir iki yer söz verdikleri malzemeleri göndermişti. Kadınların teşekkürlerinin sonu gelmiyordu. Müdür de hem gelen hediyelere hem de kendi hediyesine teşekkür etti. Ona tanıdığı imkânlar için küçük bir jestti.
Arkadaşları ile konuştuktan sonra otele geçmişti. Selma oradaydı. Semahat ablanın arkadaşına gittiğini öğrenince gece kalma niyetini söyledi. Selma yeni gittikleri şirketi anlatıyordu. Sırf temizliği başkaları yapıyor diye kasıtlı çöpünü yere atan insanların olduğu sözde kurumsal bir şirketti. Ağzı açık dinliyordu Azra. Terbiyenin aileden geldiğini, temizliğin içten geldiğini ve bu yapılanların insanların kendilerini üstün görmelerinden kaynaklandığını konuşup vakit öldürdüler. Semahat abla geldiğinde ikisi de yemek hazırlığına girişmişti. Çınar'ın kaçta geleceğini bilmediği için ona da yemek ayıracağını söyledi.
"Devam mı?"
"Öyle olmamalı. Fakat başaramıyoruz. Bugün başka bir yol deneyeceğimi söyleyeceğim. Anlayacağını umuyorum."
"Neyi anlayacak mışım?"
"Aaa geldiğini hiç duymadım." diyerek arkasını döndüğünde şaşkınlıkla ağzı açık kaldı. Arkasında ayakta duran adam sarışın, gözlüklü, bıyıklı biriydi. Dikkatli bakınca onun Çınar olduğunu anlamak mümkündü elbette ama bu değişim şaşırtıcıydı. Oldukça başarılı bir değişimdi.
"Gördüğün gibi kendimi tehlikeye atmıyorum. Keşke bana söylediklerini kendine de söylesen."
"Tartışmayalım."
Selma, ikisine de bakıp "Tartışın, ben kaçtım. Annemi de mutfağa yollamayacağım. Yemeği yakmayın ama." dedi ve gerçekten de kaçar gibi uzaklaştı mutfaktan.
Çınar, hemen kollarına alıp öpmeye başladı. Bıyıkları tuhaf gelmişti. Uzaklaştığında elini bıyıkların üstünde gezdirdi.
"Rahatsız mı etti? Çıkartayım mı?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRA
Aventuraİşlemediği bir suçtan hapis yatan bir genç kadın... Onu hayatında isteyen yaşlı bir adam... O adamı hapse atmak için yıllarını harcayan bir savcı... Genç kadının yaşadıklarının intikamını alırken biraz desteğe ama en çok da cesarete ihtiyacı var. Ne...