"Bu nereden çıktı?"
"Şikâyet mi ediyorsun?" Yüzünde hafif bir tebessümle sormuştu. İlk gördüğü andan beri yapmak istediği şeyi yapmıştı.
Elini kaldırıp genç adamın dudaklarını parmaklarının ucu ile okşadı. Bunu fırsat bilen Çınar dudakları ile parmakları öpmüş, hafifçe ısırmıştı. Daha da heyecanlanan Azra, gülümsedi. "Hayır, sadece beni susturmak için mi bu yöntemi kullandığını merak ediyorum."
"Böyle susturmak iyi fikir, aklımın bir köşesinde tutacağım. Şimdi bir başka gerçeği de senin aklının bir köşesinde tutman lazım. Az önce olanları unutmalısın. Bu olay çözülene kadar uzak durmalıyız."
"Yok sayarım." Azra az önce yaşadıklarını nasıl yok sayacağını bilmiyordu. Unutmasını istemesi hiç hoşuna gitmemişti.
"Hayır, yok saymanı istemiyorum. Sadece bir süre unut, zamanı gelince hatırlarız diyorum."
"O niye?" Biraz rahatlamıştı söyledikleri karşısında ama yine de keyfi yerine gelmemişti. Çınar, onun yüzünden tüm duygularını okuyordu. Biraz daha kollarının arasındaki kadını kendine yasladı ve kulağına, "Çünkü bu davada taraf olacağız. Aynı tarafta bile olsak davanın dürüstçe görülmesine engel olacak şekilde davranamam. Tarafsız olduğumu düşünmeli herkes. Eğer yakınlaştığımızı duyan olursa inandırıcılığımı kaybederim." Cümlesi bittiğinde kulağının hemen altına bir öpücük kondurdu.
Öpücük ile iyice kendinden geçen Azra, çatallı bir sesle yanıtladı. "Anlıyorum. Bunu düşüneceğim." Az önceki kızgınlığı geçmişti. Adam haklıydı. Hiçbir şeyi tehlikeye atmaması gerekiyordu. Üstelik bunu kendisi de defalarca düşünmüştü. Ama o öpüşmeden sonra aklı başından gittiği için cümleleri doğru yorumlayamamıştı.
Kollarını biraz gevşetip yüzüne baktı. Üzgün bir sesle, "Düşünülecek bir şey yok Azra. Bu davayı onları asla uyandırmadan hızlandırmalı ve bir an önce bitirmeliyim. Ondan sonra ikimiz de rahat hareket edeceğiz." dedi.
İkimiz demesi ikisinin de hoşuna gitmiş olmalıydı ki bu berbat durumda bile gülümsediler. Sonra gerçek dank etmiş olmalı ki Azra üzgün bir sesle "Ya çözemezsen? Ya yıllarca sürerse? Ben de o süreyi bekleyerek mi geçireceğim. Hem seni hem davayı!" dedi.
Çınar, kaşlarını çatarak biraz da sert bir sesle sordu. "Hayatında başka biri var mı?"
Ah bu adam bir türlü emin olamıyordu. "Yok."
"Olma ihtimali olan var mı?" Aynı tonla devam ediyordu.
Azra fırsatı kaçırmadı. "Senden başka mı?"
"Azra!"
Genç kadının kahkahası kulağına çok güzel gelmişti.
"Bildiğim kadarıyla yok." Azra'nın onun bu kıskanç halleriyle eğlenmesi genç adamı da güldürdü. Sesi yumuşamıştı. "Şimdilik sorun yok o zaman. Bekle." Kendisi nasıl bekleyecekti? Şimdi bu soruya yanıt bulmaya uğraşmayacaktı, çünkü yanıtı yoktu.
"Yine de tuhaf." Azra, aslında ikna olmadığını biliyordu. Diretmek istedi. Belki de olaylar zaten kendi yapmak istedikleri için olanak tanıyacaktı. Teoman'ın ilk harekete geçen olması, ısrarı, bunu düşündürüyordu. Çınar'ı kırmamak ve üzmemek için ayak diremekten vazgeçmeye karar verdi. Hem zaten ucunda onunla birlikte olmak varken, yanlış adım atmak istemiyordu.
"Dava açılacak, o hüküm giyecek. Tüm bu yaptıklarının bir şekilde cezasını çekeceğini biliyorum. İşte o zaman ikimiz de kendi hayatımıza bakacağız."
"O zaman bu işi biraz hızlandırmak gerekmiyor mu?" Yine tutamamıştı dilini. Daha on saniye önce ne düşünüyordu?
"Gerekiyor elbette ama onu da uyandırmamak lazım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRA
Adventureİşlemediği bir suçtan hapis yatan bir genç kadın... Onu hayatında isteyen yaşlı bir adam... O adamı hapse atmak için yıllarını harcayan bir savcı... Genç kadının yaşadıklarının intikamını alırken biraz desteğe ama en çok da cesarete ihtiyacı var. Ne...