Davetin verileceği otelin kapısından girerken etrafına fazla bakmamayı tercih etti. Görüşmesi gereken kişi sayısını kısıtlı tutmak için en güzel yöntem görmezden gelmekti. Görevlilerin gösterdiği salona adımını atar atmaz ilk gördüğü Samim Atalay ve onun yanındaki can düşmanı Teoman Kamberli oldu. İstemediği ot burnunda bitmişti. Aralarında metrelerce mesafe olmasına rağmen mıknatıs gibi çekilmişti bakışları o tarafa. Orhan Bey bir şeyin farkında değildi. Diğer ikilinin hararetli konuşmaları yanlarına gelen üçüncü kişi tarafından kesilince Azra da rahat nefes aldı. Onu görmemişti hiçbiri. Belli etmeden ters istikamete yürüttü patronunu.
Orhan Bey iki adımda bir duruyor, tanıdıkları ile selamlaşıp ayak üstü konuşuyordu. Çevresi nedeni ile büyük firmalarla çalışıyor olması, meslekteki uzun geçmişi bu toplantıda yer almasına neden olmuş olabilirdi ama insanlarla olan yakınlığı mesleğinden değil kişiliğindendi. Azra, salonda başka bir mali müşavir olmadığından adı gibi emindi. Merakını daha fazla bastıramadı. "Bilmediğim bir şey mi var?"
"Ne gibi?"
"Neden bu davette boy gösterdiğimiz gibi. Tahminimden çok daha üst düzey bir toplantı. Beni yanlış anlamayın ama bizim neden davet edildiğimizi anlamadım. Yani sizin!"
Orhan Bey, bıyık altından gülerek yanıtladı. "Haklısın, konusu hiç açılmadı. Benim karım da bu camiadan. Şu an hasta yatağında yatan kayınpeder büyük bir sanayi kuruluşunun başında. Karımla da onun şirketinde muhasebeci olarak çalışırken tanıştım."
"Zengin kız fakir oğlan filmi mi?" Gülerek sorsa da gerçeği merak ediyordu.
Orhan Bey, sesini eski Türk filmlerinin jönleri gibi yaparak yanıtladı. "Sayılır. Fakir ama gururlu bir gençtim. Artık fakir değilim." Sonra hem sesinin normale çevirdi hem de küçük bir kahkaha attı. "Dur ya sana yalan söylemeyeceğim. Yani zengin kız, zengin erkek hikâyesiydi. Benim babam da sanayiciydi ama beni şirketin başına geçiremeyeceğini anlamıştım. Bir ağabeyim var. Şu an şirketi o yönetiyor. Kral büyük prensi başa geçireceğini belli edince ben de işin hesap kısmını öğreneyim dedim. Rakamları hep sevdim. Sonuçta kayınpederin firmasında bana iş buldular. Babam beni ezemezmiş ama başkaları ezermiş, işi öyle öğrenirmişim." Gülerek devam etti. "Sonuç bu işte. İşi öğrendim, kendimin patronu oldum. Hâlâ rakamları ve karımı seviyorum."
"Çok güzel bir hikâye... Böyle bir olaya hikâye demek doğru değil. Sonuçta bu gerçek ama ne diyeceğimi bilemedim. Sanırım hayat hikâyesi dersem doğru olur."
"Güzeldir hayatımız. Şu aralar biraz üzgünüz ama atlatacağız."
Konuşurken etrafa bakmayı bırakmıştı Azra. Patronu gerçekten sıcak, sevimli biriydi. Onunla konuşmak iyi geliyordu insana. Kendine ait gerçekleri bilen ve üstünde bile durmayan biriydi. Mutlulukla gülümseyip başını kaldırdığı an Teoman ile göz göze geldi. Adamın ona bakarken çatık olan kaşları, bakışları buluşunca düzelmeye başlamıştı.
Kısa bir duraksama yaşadıktan sonra yanındakilerden özür dileyerek Azra'ya yaklaştı.
"Merhaba Azra. Nasılsın?" Gereksiz bir samimiyet vardı sesinde. Azra ise tam aksine son derece soğuk bir sesle yanıtladı. "Merhaba Teoman Bey iyiyim. Siz nasılsınız?"
"İyiyim. Seni burada göreceğimi tahmin etmemiştim." İşte bundan emindi. Oysa Azra onu göreceğini en baştan beri tahmin etmişti. Hazırlıklı olan kendisiydi!
"Bana da sürpriz oldu. Sizinle görüşmeyi hiç istemiyordum." Orhan Bey onun bu tavrına şaşırsa da sesini çıkartmadı. Teoman ise pişkin bir gülüşle sordu. "Neden?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AZRA
Adventureİşlemediği bir suçtan hapis yatan bir genç kadın... Onu hayatında isteyen yaşlı bir adam... O adamı hapse atmak için yıllarını harcayan bir savcı... Genç kadının yaşadıklarının intikamını alırken biraz desteğe ama en çok da cesarete ihtiyacı var. Ne...