Şu ana kadar düşündüğüm şeylerden biri Mesih kehaneti...
Benim gelişim ve yapacaklarım aynı kehanette bahsedilenler gibiydi.
Evet ben bu dünyaya gelmiş bir yabancıydım artı yeni bir düzen kuracağım çünkü bir portal açmak için güce ihtiyacım vardı.
Kehanetin sonundan asla bahsedilmedi. Evet sonu bilmiyorum ama bu yinede kaderi takip etmeyeceğim anlamına gelmiyor.
Kadere şu anda bana çok fazla bir yardımı var bu yüzden ne olursa olsun ne feda edilirse edilsin bu yerden çıkacağım evet dünyama geri döneceğim.
Hem bu piç kılıcın burada olması kaderin iradesine ters bir etkisi var. Yani er yada geç geri dönecem.
Ben bunları düşünürken bana doğru gelen gümüş renginde bir kılıç kafamın yanından bir kaç santim ile geçti. Evet! şuanda bir kavganın içindeydim ve burada bulunan, bu muhafızlar ise benim tarafımdan beni kiliseye götürmek için geldiler.
Aslında her şey basitti.
Baştan anlatacak olursak öldürülen paralı askerler kimsenin umrunda değildi! Ama onları öldüren psikopatın bir gün onların kapısına dayanması fikrine karşı beni aradılar, bir kaç günden sonra ellerine veriler geçti. İçlerinden birinde bende vardım.
Büyük olasılıkla bulunmam çok zordu. Evet onca kişi içinden beni seçmelerini beklemiyordum bu yüzden ben onlara gittim ve kendimi hedef haline getirmiştim. Bunu yapmamım bir kaç nedeni vardı; ilki kilisenin dikkati çekmek, ikincisi halka kiliseye karşı karşıya getirmekti.
Aslında plan çok basitti! Ama dediğim gibi plan basitti, yapması veya uygulaması zordu... Çok zor.
Bir hatada herşeye elveda, ama kehaneti düşününce bu gezegende bir kurtarıcı olarak çıkmak zorundaydım.
Bunun diğer nedeni tahminimce piç kılıçtı. Evet onu sahibine, hektora götürmek zorundaydım. Kader'in iradesi kılıcı ona götürmek için beni kullanıyordu bende eve dönmek için onu kullanıyordum.
Kazan kazan durumu yani neyse bunları yapmam için ilk olarak bu yerde büyük bir mevkiye ihtiyacım vardı.
Bunun içinde Mesih olmak zorundaydım evet tam bir döngü halinde herşey ama bir gün bu döngüyü yapan kişiyi öldüreceğim!!
İçimden düşünürken sağ yanımdan bir santim farkla gümüş parlak bir kılıç geçti ama hiç biri bana bir tek zarar veremiyordu.
Onlar için üzülüyorum neden mi? Eh birazdan yapacaklarım için tabiki de.
Arkamdan gelen gümüş kılıcın hissettiğimde, sağ elimi yere dayadım ve kılıç'ı karın bölgemin üstünden geçti.
Vay be bende ne marifet varmış, evet sonuçta bir zamanlar kılıçta bir dahidim , hayır tüm silahlarda bir dahi! Bu yüzden azda olsa geçmişte yaptığım teknikleri net bir şekilde hatırlıyorum.
Sonra çevreme baktığımda altı muhafazı gördüm sanırım hepsi aynı anda saldıracaktı.
Beyaz piç kılıca manamı ekledim ve kılıcın çevresinde oluşan beyaz bir yıldırım ile bana doğru gelen altı kılıcın hepsini tek saldırıda etkisiz hale getirdim.
Onları etkisiz hale getirmek için kullandığım mana çok fazlaydı belkide bu piç kılıç benden eskiye nazaran daha fazla mana emiyordu.
Saldırımın yarattığı toz toprak inmeye başladığına beyaz pelerinli ve ihtiyar bir adama benzeyen biri büyük beyaz kılıcı ile bana doğru ilerliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderin Zincirleri
FantasyKader, kader gerçekten var mıydı? Şahsen ben inanıyorum sonuçta bu dünya o zaman bu kadar sıkıcı olmazdı değil mi? Işığın , yıldırımın, canlıların yapısal büyümesi ve zaman içinde ölmesi buna binlerce örnek verebiliriz ama sonuçta herşey aynı yöne...