ben eseri çok güçlü dayanıklı bir karakter olarak düşünerek yazmaya başlamıştım ama fark etmedsn çocuğu sulugöz yaptım
dalga gecmek icin söylemiyorum bende sulugöz olduğum icin ve bi sekilde yazdığım tüm karakterleri kendime benzettiğim icin söylemek istedim26| Bilinmeyen Gerçekler Kaçınılmazdı
O gecenin üzerinden 2 gün geçmişti. Bu süre boyunca Karan'ı hiç görmemiştim. Görmek de istemiyordum. Çünkü o kadar utanmıştım ki yanından koşarak kaçıp eve girmiştim. O da utandığımı anlamış olmalı ki yazmamıştı bir daha. Ya da belki de rahatsız olduğu için yazmamıştır?
Okulda da işler normalin tersine dönmüştü. Çok fazla nefret dolu göz oluşmuştu üzerimde. Gördüğünde yanıma gelen, iyi yapmışsın o şerefsize diyenler de vardı. İğrençsin diyen de.
Kafam zaten çok karışıktı, Taylan daha da karıştırıyordu. Sürekli dayımla görüşmem gerektiğini, belki bir ipucu bulabileceğimi falan söylemişti. Sonunda ısrarlarına dayanamayıp Beykoz'a gelmiştim tekrar. Eskiden dayımın yaşadığı yere gidip şansımı deneyecektim. Bahanemde hazırdı, Taylan'ın yeğeni olduğumu ve hastanede yaptığım bir anket sonucu geldiğimi söyleyecektim.
Uzun yokuşu sonunda çıktığımda dayımın evini görebilmiştim. Diken diken olan tüylerime aldırmadan binaya doğru yürüdüm. 2. katın zilini çalıp beklemeye başladım. Bekledim, bekledim... Kapı açılmayınca tekrar zili çaldım. Ama yine açılmamıştı. Umudumu kaybedip arkamı dönmüştüm ki elinde birkaç poşet olan yaşlı adamla denk gelmiştik. "Buyurun?"
Kıpırdayamamıştım, hareket dahi edemiyordum. Dudaklarım aralık, gözlerim sonuna kadar açık kalakalmıştım. Dayım tam olarak karşımda duruyordu. Çok yaşlanmıştı, o kadar çok yaşlanmıştı ki her zaman cam gibi parlayan mavi gözlerini görmeseydim onu tanımayabilirdim. "Buyurun, kime bakmıştınız?" dedi tekrar. Sesi bile bas bas bağırıyordu yaşını.
"Aydın Yılmaz için gelmiştim." dedim kendimi zorlayıp.
Dökülmüş kaşlarını havaya kaldırdı belli belirsiz. Yüzü o kadar kırışmıştı ki, her zaman dipçik gibi olan dayım bu değil diye bağırasım gelmişti. Yıllar onu ne kadar yıpratmıştı böyle? Ya da belki de önce babasını, sonra annesini, ardından da kendisine annelik yapan ablasıyla, babalık yapan eniştesini kaybetmesinin üzerinde hayatta kalan tek akrabasını, yiyenini, kaybettiği için bu hale gelmişti.
"Benim, siz kimsiniz?" derken sesi titremişti yaşlılığından. Benim yüreğim titriyordu. Sıkıştırılmış gibi zorla atmaya çalışıyordu kalbim. Aslında yaşı o kadar da büyük olmamasına rağmen karşımdaki adam gözüme çok ama çok yaşlı görünmüştü.
Uzanıp elindeki market torbalarını alarak göz temasımızı kestim. "Bir anket için gelmiştim ben. Yiyeninizin arkadaşı Taylan Koç'un akrabasıyım. Hukuk okuyorum."
Yiyen dediğim kısımda çatılan kaşları ağlama isteğimi tetikledi. Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ısırdım sessizce. Ağlamamak için dayanmaya çalıştım. "Geç oğlum, geç." dedi açtığı kapının ardından.
Annemin babası daha annem lise yıllarındayken, ananem dayıma hamileyken şehit olmuş. Annem evlendikten sonra da ananem vefat etmiş. Annemle babam uzun süre çocuk sahibi olamamışlar ama buna üzülmek yerine dayımı büyütmeye kendilerini adamışlar. Dayım 9 yaşına bastığı sene annem bana hamile kalmış ve Güray Çelik olarak dünyaya gelmişim. Bunun üzerinden tam 12 sene geçtikten sonra annemle babam trafik kazası geçirerek öldüler, benim gözümün önünde arabanın içinde yanarak can verdiler. O günden sonra dayım beni büyütmüştü. Hep doktor olmamı istemişti, çünkü o tıp okurken annemler öldüğü için okulu bırakıp işe girmek zorunda kalmıştı. Bende onun hayallerini kendime görev edinmiş bunun için çok çalışmıştım. Zar-zor tıp kazanıp okumuştum. Üzerine yüksek lisans yapıp kendimi tıp alanında geliştirmiştim. Ardından çok iyi bildiğim ingilizcenin yetersiz olduğunu düşünüp bir de ispanyolca öğrenmiştim. Yurt dışına çıkıp çeşitli seminerlere katılmış, ülke ülke gezmiştim tıp için. Dayım ise hep çalışmış durmuştu, ben varken de yokken de. Hayatta kalmak için iş iş gezmişti. Türkiye'ye döndüğüm sene çok da sevmediğim amcamın özel hastanesinde çalışmaya başlamış, dayımın yanından başka bir yere taşınmıştım. O zamanlar hala yaşlı sayılmayacak dayım için uğraşmamıştım hiç. Sadece maddi olarak yanında durmuştum. Aramıza mesafelerin girmesine izin vermiştim. Ama şimdi, o kadar pişmanım ki her şeye. Onu yalnız bıraktığım her bir günden o kadar pişmanım ki.
İkinci kata kadar poşetleri taşıdım sessizce. Evinin kapısını açtığında burnumun direğini sızlatmıştı içeriden gelen koku. Eski hayatım gibi kokuyordu, çocukluğum gibi, annem gibi... Ellerimi yumruk yapıp sımsıkı kapattığım gözlerimi araladım. "İçeri gel oğlum, aç mısın?" dedi dayım her zamanki gibi. Okuldan döndüğümde kapıyı aralar, aç olup olmadığımı sorardı. Her seferinde açım deyip üzerine atlardım. Beraber abi kardeş gibi yaşardık. Yeri gelir güreşir, yeri gelir şakalaşırdık. En sonunda hep o kazanırdı. Çok uzun boylu, heybetli bir adamdı. Güray uzun ve kalıplı olmasına rağmen yenemezdi onu. Başımı kolunun altına sıkıştırır dağınık saçlarımı karıştırırdı.
Yutkunup "Ben içeri girmeyeyim, teşekkürler." dedim. Girersem ne kadar dağılacağımı biliyordum. "Birkaç sorum olacaktı size Güray Çelik hakkında, tabi eğer rahatsız olmazsanız."
Elini kapının koluna yaslayıp başını yavaşça iki yana salladı. 60 yaşına girmiş miydi acaba, yoksa yakınlarda mı girecekti? Sahi ne zamandı doğum günü? "Sor oğlum sen, ben rahatsız olmam. Üzerinden kaç koca sene geçmiş..."
Derin bir nefes alıp gözlerimi mavilerinden kaçırdım. Ne yakışıklı, ne iyi kalpli bir adamdı. Benim yüzümden kimseyle evlenememiş sadece çalışıp durmuştu. Ve ben tüm bunlara rağmen onu geride bırakıp kendimi mesleğime adamıştım. Şaka gibiydi. "Güray Çelik'in otopsi raporlarına kimsenin erişmesine izin vermemişler. Siz bunun sebebini biliyor musunuz?"
Birkaç saniye düşünüp "Benim onun cesedini görmeme bile izin vermediler. Raporlardan bilmem nelerden de hiç haberim yok." dedi o her zamanki kalın sesiyle.
Başımı salladım yavaşça. Elime aldığım kalem kağıda rastgele bir şeyler yazdım. "Peki... kaza yaptığı gün. Karşı taraf hakkında bütün bilgilere kolayca ulaşabildim. Ama Güray Çelik hakkında kaza raporu dışında hiçbir bilgiye ulaşamadım. Acaba gizli kalmasını siz mi istediniz?"
Yine bir süre düşündükten sonra gözlerimin içine baktı. Onun bakışlarıyla ben gözümü kaçırdım. "Hayır, hiç öyle bir şey olmadı. Ne kadar yaralandığını, ne oldu da öldüğünü bile söylemediler. Sadece trafik kazası deyip geçiştirdiler."
Tuttuğum nefesimi bırakıp başımı salladım. "Son bir sorum var." dediğimde gülümseyerek onaylamıştı beni "Kaza raporunda yüksek hız sonucu çarpışma olduğu belirtilmiş. Ama etraftan topladığım bilgilere bakarsak Güray Çelik sakinliğini koruyabilen ve hiç hız yapmayan biriymiş. Daha önce tek bir araba kazası bile yapmamış."
Sözümü kesip "Öyleydi o..." dedi yüzündeki tebessümle "...annesiyle babası trafik kazasından dolayı vefat ettiği için çok dikkat ederdi. Bütün trafik kurallarına uyar, hiç hız yapmazdı. Tek tek aynaları kontrol ederdi her defasında. Bende çok şaşırdım öğrendiğimde. 'Benim oğlum hız yapmaz' dedim dinlemediler." Benim oğlum dediği kısımda gözlerim dolmaya başladığı için başımı eğmiştim.
"Anlıyorum..." dedim sesimin titremesini bastırarak "...başınız sağ olsun tekrardan. Demeye çalıştığım sanki davası biraz hızlı kapanmış ve birçok şeyin üzeri örtülmüş gibi. O an frenlerin tutmaması veya hız yapmasının sebebi gibi ihtimallerin üzerinde hiç durulmamış. Ben aslında bunu merak ettiğim için gelmiştim. Sizce de bazı şeylerin üzeri örtülmemiş mi?"
Dudaklarımı ıslatıp vereceği cevabı bekledim sabırsızlıkla. Gülümseyen yüzü ifadesiz bir hal almıştı. Son kez bana bakıp "Ben başka bir şey bilmiyorum. İyi günler sana oğlum." deyip kapıyı yüzüme kapattı.
Şok içinde kapıyı tekrar çaldım. "Aydın bey başka bir şey demeyecek misiniz?"
Kapının ardından kalın sesini duydum. "Hayır, gider misiniz?"
"Ama yeğeninizin ölümü hakkında birçok sır var ve siz buna karşı sesinizi çıkarmayacak mısınız?"
"Olabilir..." dedikten sonra araya uzun bir sessizlik girdi "...sen yeğenime çok benziyorsun... git buradan."
"Ne?" diyebildim sadece. Kapının önünden geri çekilip yerdeki paspasa baktım bir süre kendime gelmek için. Gözlerim ağlamak için yalvarıyordu.
Bir süre sonra binadan çıkıp 10 dakika kadar uzağındaki hastaneye girdim. Taylan'ın odasına dalıp önlüğünü giyen adama sarıldım. Dakikalarca hıçkıra hıçkıra ağladım. Sessizce saçlarımı okşamıştı. Dayım gibi. Onu en son gördüğümde Taylan'ın yaşındaydı. Tıpkı Taylan gibi renkli gözleri, uzun boyu, güçlü kolları, abi sevgisi vardı dayımın.
"Taylan... dayım. Ben dayımı çok özledim."
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Recreation | bxb | reenkarnasyon
Romance[TAMAMLANDI] Acımasız bir cinayete kurban gitmiştim. Ama şimdi ikinci bir şansım vardı, yeniden doğmuştum. - 0542: allahın selamını almicak mısın gardas sen Eser: siz kimsiniz 0542: hesap mı soruyosun birader sen bana Eser: e yazmayın o zaman 0542:...