47🎡En Eski Geçmiş Kaçınılmazdı

511 69 13
                                    

dünkü maçtan sonra moraller bozuk yorum istiyorumm

47| En Eski Geçmiş Kaçınılmazdı

10 Ekim 1973

Nazife'yle herkesten saklı tuttuğumuz şeyleri yazacağım bu sayfalara. Gelecek için. Adı G harfi ile başlayan o kişi için. Çünkü biliyorum, okuyacaksın. Ya sen, ya da senden sonraki.

Her şey Nazife'nin rüyalarıyla başladı. Anlamsız rüyalar görüyordu, biz bunu izlediği dizilerle ya da okuduğu kitaplarla bağdaştırıyorduk. Bize göre başka bir açıklaması yoktu. Asıl sorun rüyaların devamının olmasıydı. Her rüya bir öncekinin devamı gibiydi. Nazife bunu "Sanki bir dizi izliyormuşum gibi." diyerek tanımlıyordu. "Her yeni rüyam bir dizinin sonraki bölümü gibi. Hepsi bağlantılı, hepsinin devamı var." diyordu. Ama işin ilginç kısmı gördüğü rüyaları sanki yaşamış gibi hissettiğini söylediği kısımdı.

Bu şekilde devam eden birkaç rüyadan sonra araştırmaya başlamıştık. Rüyalardan bir sonuç çıkmamıştı. Neyi nasıl araştıracağımızı bile anlamamıştık. Ama kütüphanede okuduğum bir kitap sorularımıza cevap olabilir sandım. Kitapta gördüğümüz rüyaları yaşamış gibi hissetmemiz hakkında birçok şey yazıyordu. Hepsinin kısa özeti, beynimizin bize oynadığı bir oyundu.

Örneğin bir bölümde; bir kişinin uyku sırasında izlediği dizi-film, duyduğu hikaye veya masal ya da anlatılan bir hikayeyi yaşadığını sanmasından bahsediliyordu. Uyurken başka bir dilde bir film izlerseniz o dili kolaylıkla öğrenebileceğiniz hatta belki de öğrenmiş olabileceğiniz gibi.

Nazife'nin aklında kalan bir hikaye olduğunu düşündük. Küçükken annesinin uyumadan önce okuduğu bir masal olabilirdi. Veya uyumadan önce televizyonda izlediği bir dizi.

Bu rüya işini tatlıya bağladığımızı düşünerek geçirdiğimiz birkaç haftanın sonunda bayılma olayları yaşanmaya başladı. Nazife aniden bayılıyordu. Hiçbir sebep yokken. Evin içinde sohbet ederken, fakültede çay içerken, ders sırasında hatta ailesiyle sofrada yemek yerken bile. Bir anda, hiçbir şey yokken.

Bu durumun da normal olmadığını, sağlığıyla alakalı bir sorun olabileceğini düşündük. Doktora gittik. Ama sağlığı son derece yerindeydi. Doktorlar yorgunluktan olmuş olabileceğini söyledi veya stresten. Ama Nazife inatla iyi olduğunu, kendini iyi hissettiğini söyleyip duruyordu. Bana bir gece bunun normal olmadığını, gerçekten iyi hissettiğini, sağlığında bir sıkıntısı olmadığını yeminler ederek söyledi. "Başka bir şey var hissediyorum." dedi. Ve sonra o cümleyi kurdu. "Ya bu bayılma işinin rüyalarımla bir alakası varsa?"

O gece onu teselli ederek ve saçmaladığını söyleyerek kollarımın arasında uyuttum. O her ne kadar huzurla uyuduysa da ben sabaha kadar uyanık kalmış, söylediklerinden dolayı huzursuz hissetmiştim.

Derken aradan günler geçti. Ve Nazife ansızın bayıldı. Diğer bayıldığı zamanlardaki gibi birkaç saat içinde uyanır sanmıştım. Bu sefer gece boyunca hiç uyanmadı.

Uyandığında ise gördüklerinin rüya olmadığını, geçmiş hayatından kesitler olduğunu söyledi.

Ne saçma şey dimi günlük? Kim olsa inanmaz. Bende inanmadım başta. Saçmalıyor sandım.

Oturup uzun uzun anlattı. 1905 yılında doğmuş bir adam olduğunu söyledi. 1950 yılında ise vefat ettiğini. Deli saçması gibiydi. Ama o bana bunları gözyaşları içerisinde delirmiş gibi anlatırken kendimi dinlemekten alıkoyamamıştım. Anlattığına göre adı Kemal'di. Öyle ki hem Osmanlı dönemini görmüş, yaşamış hem de Atatürk'ü yakından görebilmişti. Cumhuriyet kurulurken de Atatürk vefat ederken de hayatta olduğunu söylemişti. Tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum şimdi... Bahsettiğine göre Kemal'de önceki hayatını hatırlıyordu ama ne olduğunu anlamıyor anlamlandırmak da istemiyordu. Çok katı ve kıt anlayışlı bir adamdı. Konuşamayan bir karısı, iki de çocuğu vardı. Karısıyla da çocuklarıyla da iyi anlaşamazdı. Gazeteciydi ama işini de sevmezdi. Çocuk yaşta ailesini savaşta kaybettiği içindi bu sert tavırları. Hayata o zaman sırt çevirmişti. Ölümü de bu insanlara olan nefreti yüzünden başına gelmişti. İşe gitmeden önce eşiyle kavga etmiş, yolda ise bir araba kazası sonucu ölmüştü. Nazife'nin anlattığına göre Kemal'in karısı istemeden evlendiği bir kadındı. Çocukları da bu kadından değil, bir önceki eşindendi. Eşi son çocuklarını dünyaya getirdikten sonra Kemal'den ayrılmış, kaçıp gitmişti. Kemal'de iki çocuğuyla yapayalnız kaldıktan sonra çocuklarını büyütebilmek için sevmediği bir kadınla evlenmek zorunda kalmıştı. Yine de hiçbir zaman onu terk eden eşine kızmamış, geri dönmesini beklemiş ve onu sevmeye devam etmişti.

Nazife bunları anlatırken tekrar yaşıyormuş gibiydi. Ama bana o kadar imkansız gelmişti ki. Saçma sapan bir rüyayı eski hayatı zannediyor diye düşünmüştüm. İnanmamıştım ona bir süre. Okulun kütüphanesinden kitaplar bulup okumuştuk beraber. Reenkarne gerçeğiyle o zaman tanıştık. Meğer ölen insanlar yeniden doğabiliyormuş, bambaşka hayatları olabiliyormuş. Günler, haftalar sonra öğrenmiştik bu gerçeği.

Peşine çok düşmüş çok düşünmüştük. Nazife "Eğer bundan önce de ölüp yeniden doğmuşsam, öldükten sonra yeniden başka bir bedende doğacağım." diyordu. Ve ben ona ne zaman bu konuyu açsa kızıyor, ölümden bahsetmemesini söyleyip duruyordum.

"Asıl soru, neden sürekli reenkarne olduğun?" demiştim Nazife'ye. "Neden diğer insanlar gibi ölüp diğer dünyaya gitmiyorsun? Neden sürekli yeniden doğup duruyorsun?"

Bilmiyordu. Ama bir fikri vardı. "Kemal'in hatırladığı bir önceki hayatımı ben hatırlamıyorum..." demişti ince titreyen sesiyle. "Keşke hatırlasaydım o bana bu teorimde yardımcı olabilirdi." Hiç sözünü kesmeden onu dinlemiştim uzun uzun. O ise bana Kemal'in yarım kaldığını söylemişti. Nasıl yarım kalabilirdi bir insan? Mantıklı mıydı bu? Yarım kalmaktan kastı neydi, ne demeye çalışıyordu anlamamıştım. O ise sadece elimi sıkı sıkı tutup gözlerimin içine aşkla bakmıştı "Bu hayatımdan sonra reenkarnasyon olmaz diye düşünüyorum. Çünkü ben yarım kalmadım Türkan, diğer yarımla beraberim." demişti. Yine de anlayamamıştım ne demek istediğini. Sadece gülümsemiştim güzel gözlerine bakarak.

O öldükten sonra anladım. Bunları yazmadan önce anladım. Bu yüzden dolduruyorum bu sayfaları. Ben anladım, gelecektekiler de anlasın, sevdiğim kadının akıl almaz güzel zekasının farkına varsınlar diye yazıyorum.

Anladım ki Nazife eksik kalmak derken kavuşamamaktan bahsediyormuş. Aşkının yarım kalmasından eksik olmaktan bahsediyormuş. Kemal aşık olduğu kadına kavuşamadan ölmüştü. Nazife ise benden ayrıldığı gün, yarım kaldığımız gün hayata gözlerini yumdu. Ölmeden önce sayıkladığı kişi, adı G ile başlayan kişi... Umarım bunu okumuş olursun. Umarım bir şekilde bana ulaşmış olursun. Böyle diyorum çünkü bağlantılarımız olduğunu biliyorum. Nazife'nin önceki hayatındaki kişilerin hep birbiriyle bağlantısı varmış. Kemal bile benim babamın yaşadığı mahalleden tanıdığı, sevdiği bir abisiymiş mesela. Kemal'in onu terk eden eşi benim ben henüz doğmadan vefat eden büyük halammış. Herkes birbiriyle bağlantılıymış. Ben biliyorum, okuyacaksın. Sen veya senden sonraki ya da ondan da sonraki. Biriniz okuyacaksınız.

Yarım kalma. Eksik kalma. Öleceksen bile tamamlanmadan ölme. Reenkarnasyonun sebebi bu. Sevdiğinden ayrılma.

Bende ondan ayrılmamalıydım. Evimden öylece çıkıp gitmesine, beni terk etmesine izin vermemeliydim. Pişmanlıkla dolu bir yaşam cehennemden beter benim için. Nazifemi koruyamadım, eksik gönderdim diğer dünyaya.

Sen sahip çık sevdiğine.

Türkan Kurtoğlu.
23:59

.

Recreation | bxb | reenkarnasyonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin