41. Bölüm - Gizli Takip

2 1 0
                                    


Kahvaltılarını yaptıktan sonra yine Ekin'in bitmek bilmeyen ısrarı üzerine hazırladıkları liste ellerinde Eskişehir merkezi istikametinde yola düştüler. Tepebaşı'nda bulunan NeoPlus AVM'nin otoparkına park ettikleri arabadan çıkıp ilk katta yer alan büyük süpermarkete girdiler. Hijyen ürünlerinin bulunduğu reyonda ne kadar sabun, şampuan, duş jeli ve bilumum gerekli gördükleri bakım ürünleri varsa sepete doldurdular. Kızların her birinin kendi cilt ve saç tipine uygun ürünler, erkekler içinse daha standart malzemelerden aldı.

Her ne kadar Demokan, 'Bana bir şey almanıza gerek yok,' dediyse de Ekin Miraç için aldığı ürünleri ikişer kat fazladan doldurdu. Sonra da kadın pedleri, peçeteler tuvalet kâğıtları ve türevlerinin olduğu reyondan dolu dolu bir sürü ürün yığdı sepetine.

Alışverişleri bitip de kasaya yanaştıklarında devasa alışveriş arabasının taşarcasına dolu olduğunu görünce Miraç, "Ekin çüş diyorum başka bir şey demiyorum. İddia ettiğin uzmanlık alanın ne bilmiyorum ama işin bokunu çıkarma ustası olduğuna yemin edebilirim. Ne yapıyorsun kızım sen kıyamet ambarında ömür mü tamamlayacağız, bunca malzemeyi ne ara kullanacağız?" diye söylendi.

"Karışma işime? Ya orda bize gereken imkânı vermezler, ihtiyacımız olduğunda dışarı çıkmamıza da izin vermezlerse? Oradayken bunlara ihtiyaç duyduğun zaman bana teşekkür edeceksin, görürsün." diye karşılık verdi Ekin, kendinden emin bir şekilde.

Deveye hendek atlatmanın Ekin'i bir kararından vaz geçirmekten daha kolay olacağına ikna olmuş Miraç pes ederek sessizlik hakkını kullandı.

Alışveriş faslı bekledikleri kadar uzun sürmeyince otoparka dönüp Aytaç Caddesi üzerindeki ara sokaklardan birinde bulunan sakin kafeye gitme üzerinde karar kıldılar, zira AVM oldukça kalabalıktı. Kafenin ön tarafında boş yer bulduklarına sevindiler ve dış mekândaki masalardan birini gözlerine kestirdiler.

Asya akşamki yediği zılgıttan sonra özellikle Demokan'ın yakınında yöresinde olmaktan kaçınıyordu. Kırıldığı fikrini gururuna yediremediği için belli etmemeye çalışarak sohbete icabet etse de Demokan söze girdiği anlarda sessiz kalıyordu. Bu absürt halin farkında olan da yalnızca ikisiydi zaten.

O kafede bir müddet oturup Ankara'da onları neyin beklediği, neler olabileceği hakkında türlü fikirler ortaya attılar. Tabii ki konuya dair aralarındaki en tecrübeli kişi Demokan olduğu için daha makul fikirler ondan çıkmıştı.

"Önce teorik derslerden başlarlar muhtemelen. Sistem de hep öyledir bizim dergâhlarda... Önce ne ile karşı karşıya olduğun konusunda tarihsel, teorik ne kadar bilgi varsa bunlar anlatılır. Sonra da eğer pratiklik gerektiren konular varsa bunlarla alakalı teorik bilgiler aktarılır. Hatta normal şartlar altında tüm bunlar sonunda öğrenciler sınava tabi tutulur; kalan gönderilir, geçen de yeteneğine göre tekrar sınıflandırılır. Ama sizin, şartlar gereği bir sınava tabi tutulacağınızı düşünmüyorum.

Öte yandan Agâh amcanın da Emir Kulları Eskişehir evinden aldırdığı emanetlere dün ufak bir göz gezdirince orada öğreteceklerini düşündüğüm tüm pratik eğitimlerin teorik bilgi kaynakları olduğunu gördüm. Muhtemelen bizi bekletme sebepleri de o kadınla ilgili tüm bilgileri derleyip toparlayarak eğitim kaynağı haline getirmeleriyle alakalı bence. Biz o bilgileri öğrenirken benim götüreceğim bu kitapları da hepinize ayrı ayrı kaynakça olarak hazırlayacaklar büyük ihtimalle. Ama Nazmi amcadan alacağım şey ne onu bilmiyorum. Belki onda da başka bir kaynak falan vardır." diye teorisini uzun uzun anlattı.

Asya başından beri ilk kez Demokan'dan sonra söze girip "Sahi, Nazmi amcaya uğrayacaktık. Buradan kalktıktan sonra oraya geçeriz hem de verdiğimiz çay sözünü de yerine getirmiş oluruz." dedi.

Sözü tekrar Miraç devralıp, "İyi fikir. O zaman ben hesapları ödeyeyim. Vakit kaybetmeden de oraya geçelim." deyince hesabı kimin ödeyeceğine dair ufak bir atışma cereyan etti. "Yahu bir durun! Artık aramızda senin benim diye bir şey kalmadı. Bu sefer ben ödemek istiyorum ve itiraz kabul etmiyorum." diyerek ayaklandı ve kasaya doğru yöneldi.

Kasada ödeme yapan şapkalı ve deri ceketli adam birden arkasını dönünce omuz omuza çarpıştılar. Miraç, "Pardon," derken adam ses etmeden imalı bir bakış attı ve kafeden çıkıp gitti.

*

Girdiği kısır döngüler ve kapana kısılmışlık hissiyle kendini dışarı atan Göktuğ, evine yakın olan NeoPlus AVM'ye gelmiş, amaçsızca aylak aylak dolanıyordu ortada. Yürüyen merdivenin başında öylece dikilip boş gözlerle etrafına bakınıyordu. Sonra birden bir şey dikkatini çekti. Önündeki süpermarket içerisinde topluluk halinde gezen beş kişinin dördünü gözü bir yerden ısırmıştı. Sonra onların birkaç gece önce gördüğü garip rüyadaki kimseler olduğunu fark edince gözleri fal taşı gibi açıldı.

Onlar rüya ürünü değil, kanlı canlı ve gerçeklerdi!

Yoksa o gizemli kadın doğru mu söylüyordu? Kardeşinin katili onlar mıydı?

Öyle veya böyle paramparça hale gelmiş ve tükenmeye yüz tuttuğu bilinçaltının uydurması diye var saydığı insanlar umarsızca alışveriş yapıyorlardı. Şiddeti artan gizem benliğindeki merak duygusunu kanatırcasına kaşımaya başladı. Katil onlarsa hesap soracak, değilse de işin aslını öğrenecekti. Günlerdir cevap bulamamaktan delirme noktasına gelmişti ve bu ürpertici karşılaşma neticesinde zorlamaktan bitap düştüğü gizem kapısının anahtarının onlarda olduğu kanaatine varmıştı.

Sessiz takibine başladı. Birkaç reyon geride kasaya ödeme yapmalarını bekledi. Ardından yine mesafesini koruyarak onlarla birlikte otoparka yöneldi. Araçlarının biraz uzaklaşmasını bekleyip motosikleti ile arkalarından gitti. Girdikleri kafenin biraz ilerisine park edip duyabileceği kadar yakın, ama fark edilmeyeceği kadar uzak bir masaya sırtı onlara dönük şekilde oturdu.

Konuşmalarından bir anlam çıkarmaya çalıştı. "Ankara, eğitim" gibi şeylerden bahsediyorlardı.

Bir tanesi, "O kadın..." demişti. Kardeşi olabilir miydi o kadın? Ama "Onun hakkında tarihi bilgiler" dediklerine göre daha derinlikli ve önemli olan biri olmalıydı. Yoksa aynı kardeşini öldürdükleri gibi başka bir kadını da mı öldüreceklerdi de, bunun planını mı yapıyorlardı?

Bu düşünce zihnine musallat olunca cinnet geçirecek gibi oldu. Kalkıp hepsini oracıkta öldürmek vardı ama kendini dizginlemeye çalıştı.

"Nazmi amca" diye birinden bahsedip kalkmaya karar verdiklerini duyunca panikledi ve kasaya yöneldi. "Hesabı kim ödeyecek?" tartışmaları süresince kimse onu fark etmedi. Kasaya ödemesini yaptıktan sonra döner dönmez biriyle çarpıştı. Çarptığı kişinin yüzünü görüp rüyasındaki kadının "Kardeşini bu adam öldürdü." iddiasındaki adam olduğunu fark edince yüzüne öfke dalga dalga yayıldı, buz kesti.

Adamın söylediği "Pardon." kelimesine karşılık vermeden hışımla kafeden ayrılıp motosikletini park ettiği yere gitti ve bekledi. Hepsi arabaya bindikten sonra o da kontağını çevirdi ve yine mesafesini koruyarak tekrar takibe başladı.

*

Kafeden ayrıldıktan sonra Hamamyolu'na yakın bir otoparka araçlarını park ettiler ve caminin hemen yanındaki dükkânın yolunu tuttular.

Dükkânın önüne geldiklerinde tezgâhın arkasında oturan Nazmi amcayı gördüler. Elindeki işlemeye pür dikkat odaklanmış Nazmi amca onları fark etmeyince Demokan, "Amcam kolay gelsin." dedi.

Başını işinden kaldırıp gelenleri görünce, "Oooo benim hayırsız gelmiş. Nerede kaldınız yahu." Dedi gülümseyerek. "Gelin çocuklar, gelin. Hoş geldiniz. Sizi bekliyordum ben de," diyerek herkesi dükkâna buyur etti.

*

Göktuğ onların dükkâna girişini izlerken bir sigara yaktı. Kafasında deli, ama bir o kadar karanlık sorularla oradan çıkmalarını beklemeye başladı.

Günah TohumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin