'Zaman kavramının olmadığı, insanların henüz yaratılmadığı bir dönemde Tanrı, ilk yarattığı cin olan Cânn'ın soyundan gelen cinleri Dünya'ya yerleştirdi, yani bizi. İnsanlardan önce Dünya, cinlere aitti. Çok savaş çıkarıp Tanrı'ya itaatsizlik ettiğimiz zamanlar oldu. O ise savaşçı meleklerini dünyaya gönderir, gazabını üzerimize salardı. O kadar çok kan döküldü ki o zamanlar...
Bir tanemiz vardı ki ah ne korkusuzdu, öyle kendinden emindi ki... Ona Azazil derlerdi. Cesareti, zekâsı ve öz güveni sayesinde, Melekleri bile kendine hayran bırakmıştı. Melekler bile onun ağzından çıkacak laflara bakar, ona güvenirdi. Hatta Tanrı'ya bile kendini kanıtlamış, cennet katına çıkarılmıştı. Muhteşemliği ile herkesi büyülemiş, rütbesine rütbe katmıştı.
Biz Dünya'da azgınlıklarımıza devam ederken, bir gün bizi yönetmek için Tanrı'dan onu görevlendirmesini istemiş. Tanrı tabi ki hemen kabul etmiş, güveniyordu çünkü ona. O ise bize elçiler gönderdi durdu. Gönderdiği elçileri öldürüyorduk biz. Çünkü dikkatini çekmek, onun Dünya'ya gelmesini sağlayıp, bizzat onunla tanışmak istiyorduk.
Sonunda gönderdiği elçilerin geri dönmediğini fark edince Dünya'ya indi. Öyle nefes kesiciydi ki, az önce saydığım mükemmel özelliklerine bir de güzelliği eklenmişti. Başında kor demirden bir tacı, yakuttan gözleri vardı. Saçları alevden kaşmirdi sanki rüzgârda dalgalandıkça her yeri aydınlatıyordu. Konuşmaya başladığında ise büyülü bir müzik gibi sesi tüm Dünya'yı sarmış, hepimizi etki altına almıştı.
Gıkımızı çıkarmadan onu dinledik. Azgın savaşlarımıza son vererek düzenimizi sağladı ve cennete geri döndü. Biz ise onun cennete gitmesini istemiyorduk. Dünya'da kalsın, bizim önderimiz, gerekirse Tanrı'mız olsun istiyorduk. O yüzden bir süre sonra tekrar sorun çıkardık, bizi fark etsin ve Dünya'ya geri dönsün diye.
Tanrı ise Azazil'i bize elçilik etsin diye göndermek yerine, 'İnsan' adını verdiği çamurdan bir mahlûk yaratıp tepemize dikmeye kalktı. Biz O'nu istiyorduk, lanet olası bir çamur parçası mı önderlik edecekti bize? Biz ki ateşin efendileri, iğrenç bir çamur parçasına boyun eğmektense ölmeyi, hatta yok olmayı yeğleriz.
Nitekim her şeye rağmen, Tanrı insanı yarattı, içine de kendinden bir parça ruh üfledi. Azazil de bizim gibi düşünüyordu – zira kan kanı çeker – o lanet çamur parçasına itaat etmek istemeyecek kadar mağrurdu. Tanrı tabi bu duruma çok sinirlendi ve onu cennetten kovdu.
İşte o gün, bir yemin etti, 'Tüm varlığım ve benliğim üzerine yemin ederim ki, kıyamet gününe kadar İnsan ırkından olanı yoldan çıkarıp senden uzaklaştıracağım. Ona hep zulmedeceğim!'
O günden beri biz de onun izinden gider, insanlığa kötülük yapmak için ne gerekiyorsa yapardık.
Aslında İnsan'ın yaratılışı bir bakıma iyi oldu. Çünkü biz sonunda liderimize kavuşmuştuk ve daha iyisi onun gözüne girmek için büyük bir fırsat elimize geçmişti. Yoldan çıkardığımız her insan için mükâfatlandırılıyor, adeta bir altın çağı yaşıyorduk.
İlk yoldan çıkarılan Kabil'e vesvese veren senin amcan idi. Ah o gün ne muhteşem bir şölen vermişti Azazil. Amcan Hannas bu başarısı karşılığında Azazil'den en yüksek rütbeyi almış, o akşamki şölende hemen yanı başına oturuşmuştu. Ben de abim gibi olmak, O'nun gözüne girmek için can atıyordum adeta. Öyle özenmiştim ki abime...
Sonra bir gün elime bir fırsat geçti. Âdem ile Havva'nın bir kızı vardı, en küçükleri. Diğer cinler onu görse İnsan ırkına olan tiksintisi bir nebze azalırdı, o kadar narin ve güzeldi. Dünya'nın en narin, en zarif kuğusu gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günah Tohumları
TerrorRüyalar, sadece 7 saniyelik bir sürecin ötesinde, kapıları bilinmeyen diyarlara açan gizemli bir fenomendir. Kimi bu gizemli âlemi, bilinçaltımızın derinliklerinde kaynayan gerçeğin yansıması olarak görürken, kimileri ise büyük ya da küçük olasılıkl...