42. Bölüm - Emanet

2 1 0
                                    

Herkes içeri girdiğinde Nazmi amca dönüp Demokan'a sıkı sıkı sarıldı. Zaten birbirine pamuk ipliğiyle bağlayıp güç bela yerlerine sabitlediği duygu karmaşasını yerinde tutmaya çalışırken, Nazmi amcanın, "Başımız sağ olsun evlat." demesiyle gözlerine dolup taşan ırmaklar dizgininden kurtuldu. Zorla zapt ettiği gücünü salıverip ona sıkı sıkı sarılıp ağlamaya başladı.

Sessizlikte onun içli hıçkırıkları yankılanıyordu. Acısı çok tazeydi ama 'Hiç geçmeyecek mi bu hali?' diye düşünüp üzülmeden edemedi Asya.

Demokan'ı öfkelendirse de sebebini bilemediği bir sorumluluk duygusu yüklenmişti omuzlarında. Çelik gibi sağlam gördüğü, tanıdığı bu adamın savunmasız bir çocuk gibi dağılışına alışkın değildi.

Belki de karakterinin temelinde yatan özelliğiydi onu böyle düşünmeye iten. Acı gördüğünde onu yok etmek ister, acıyı çeken hangi canlı olursa olsun otomatik olarak kurtarıcılığını üstlenmeye kalkardı.

Bu özelliği ilk defa teşekkür almak yerine azarlanmasına neden olduğu için, içinde çağlayan şefkat duygusunu dizginleyemeye çalıştı.

Demokan'ın hıçkırıkları sessiz iç çekişlere dönüşmeye başladığında Nazmi amca onu bıraktı ve göz pınarlarında biriken yaşları geçiştirircesine sildi. Ardından herkese oturması için işaret etti.

"Evet çocuklar, emanet için geldiniz değil mi?" diye söze girdiğinde her biri başıyla onayladı.

"Önce bir hasbihal olalım. Hatta ben bir çay söyleyeyim..." dedikten sonra oturduğu yerde arkasına döndü, baş aşağı asılmış adaçayı öbeğini hışırdatarak yana kaydırıp arkasında gizlenen diyafonun kırmızı düğmesine bastı, "Kudret benim oraya altı çay gönder." diyerek önüne döndü ve devam etti, "Agâh konudan bahsetti. Durum buralara kadar geldiyse, Veli babanın yıllardır izini sürdüğü illet kendini göstermeyi tercih ettiyse iş ciddiye binmiştir. Hatta büyük bir savaş kapıda demektir bu."

"Bizi neyin beklediğini bilmiyorum açıkçası ve bu gözümü korkutmuyor değil Nazmi amca. Tamam, Veli babam her birimize sonsuz güvenirdi. Ama daha ciddi meselelerde beni görevlendirirdi, biliyorsun. Bu meseleyi benden bile gizlemesini anlayamıyorum. En azından biraz olsun neyle karşı karşıya olduğumuzu söyleseydi, biraz olsun bahsetseydi diye içerlemeden edemiyorum." dedi Demokan.

"Evlat elinden geldiği kadar açık ve dürüst yaklaşan bir adamdı Veli baba. Ama herkese söylemediği büyük sırları da vardı. Bu senin şimdi öğrendiğin bir sır. Kim bilir daha neleri kendiyle birlikte aldı götürdü. Ancak açık olsun gizli kapaklı olsun, bu sırları bizi korumak için saklamak zorunda hissettiğinden şüphem yok."

"Bütün sırlarını eteğine döksün bana emanet etsin demiyorum ki Nazmi amca... Uyarabilirdi en azından. Böyle dımdızlak ortada kalmış hissediyorum." Siteminin ardından yüzünü sıvazladı ve sıkkınlıkla burnundan soludu Demokan.

Nazmi amca, "Evlat sana güvenmiyor değildi Veli baba. En sadık müridi sendin her zaman. Ama ben biliyorum, kimi şahsi odasına çağırdıysa o odadan çıkan hiçbir zaman canlı dönmedi. Birkaç önemli adamlarımızı kaybettiğimiz o günlerden sonra bir daha kimseyi odasına çağırmadı. O adamların her biri sen gibi en sadık adamlarıydı. Orada neler konuşulduğunu ne o zaman ne şimdi hiçbirimiz öğrenemedik. Ayrıca en itaatkâr ve gelecek vaat eden müridi olduğun kadar hepimizden fazla sorgulayan sen oldun hep. Seni kaybetmeyi göze almadığını dillendirmediyse de biliyorduk." diye teskin etmeye çalıştıysa da Demokan'ın yüzündeki öfke ve sitem kaybolmamıştı. "Bak gördün mü, huylu huyundan vaz geçmez işte. Sorguluyorsun, dibini köşesini anlayacağım diye kendini yiyorsun. Bırak akışına evlat. Sen Emir Kulu'yum diyorsan kendine yerine göre sorgulama huyundan vaz geçeceğinin sözünü vermişsin demektir."

Günah TohumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin