5. Bölüm - İlk Karşılaşma

15 3 1
                                    


Rüyada olduğumu idrak etmem çok zamanımı almamıştı. Çünkü yine alakasız bir ortamda bulduğumda kendimi, cebime koyduğum, imgelem olarak kullandığım çakmağımın neon yeşili gözüme çarpmıştı.

Şu şirketlerin upuzun tavanları olan resepsiyonları olur ya hani. Öyle bir yerde her tarafımız silah ve teçhizatlarla dolu, çatışmaya hazır bekliyorduk. Gerçekten ilginçti bu kızın hayal gücü diye düşünmeden de edemedim. Kısa bir süre sonra komutlar ve talimatlar verilip karşılıklı yaylım ateşi tutulmaya başlandı. Çapraz sütunun arkasında derin yeşil gözü gördüm kısacık bir zaman dilimi içerisinde.

O an rüyayı kontrol altına almak için hamlemi yaptım ve kalkıp esas kızımızın yanındaki kişiyi, bugün yanında gördüğüm diğer kız idi bu, tek bir hamleyle indirdim. Kontrolü ele aldım sanırken, istemim dışında ilerledim ve bir duman-ateş güruhu arasına ağır çekimde dalıp, elimdeki silahı kaldırarak derin yeşil göze ateş ettim. Kontrolü elimde tutmak için sarf ettiğim çabaya rağmen elimdeki ölüm makinesini durduramıyor, ateş etmeye devam ediyordum, sağa sola. Canını almadan birkaç saniye önce yüzünde gördüğüm acı tarifsizdi. Silahımdan aldığı kurşun darbeleriyle cansız bedeni yere yığıldığı an ben de uyandım.

Kan ter içinde kalmıştım. Ağız dolusu sövüp duvara ışık hızıyla bir yumruk savurdum. Parmak boğumlarımdaki kemiklerimi un kıvamına getirmiş olabileceğimi düşündüm acıyla. Bu sefer de elimin acısına söverek yataktan doğruldum. Ağrı kesici krem ve bandajla acımı hafifletmeye çalıştım. Bir sigara yaktım rahatlatacağını umarak. Vücudumdaki en küçük zerreme kadar bombok hissediyordum. Kalkıp hazırlandım ve işin yolunu tuttum. Gün boyunca ruhum bambaşka alemlerde gezdi durdu. Aklımda o kız vardı.

Derin yeşil göz...

Nasıl kurtaracaktım onu? Çok geç olmadan nasıl önüne geçecektim bu lanetin?

Yaptığım işin kafamı dağıtmasını ummuştum. Ancak maalesef sonuç hüsrandı. Dalgınlığım 5 tabak, 8 bardak ve patronumdan işittiğim 3 azara mâl olmuştu. Gün sonunda, bir yandan da kovulmadığıma şükrederek, evimin yolunu tuttum. Kafamı dağıtmak için bir şeyler aradım. Film izlemek, internette gezinmek hiçbiri bir işe yaramıyordu. Yediğim yemeğin bile tadını alamıyordum bir türlü. Uyku da uğrak vermemişti zaten gece boyunca. Bitkinliğime rağmen uyuyamamıştım. Kafamın içindeki her birinin kuyruğu diğerininkine dolanmış 40 tilki, benimle kafa bulup uykuma baskın gelmek için adeta söz vermiş ve verdikleri sözde durmuşlardı. Saat sabah 08.00'ı gösterdiğinde patronumu aradım ve işe gelemeyeceğimi söyledim. İbrahim Ağabey diğer patronlarımdan daha anlayışlı olduğu için bir kez daha şükretmeliydim. Gerçi bunu biraz da işimi mükemmele yakın yapıp, tüm azarları ve ağır işleri sineye çekmeme de borçluydum.

"Dün bir bokluk vardı sende zaten. Yat dinlen, gelme bugün. Yarın daha dinç ve daha aklı başında bir Miraç görmek istiyorum. Saat 08.30'da burda ol... Ya da dur... İstersen bir gün de benden olsun. Sesin de kötü geliyor zaten. Dur dur! Gerçekten; yarın da gelme, şöyle biraz gez, toz. Genç adamsın oğlum. Sözde ben daha yaşlıyım, ama ben senden daha canlıyım lan! Yeni nesil diyoruz ama hepiniz birer çürük yumurta... Tabi yiyorsunuz ıvır zıvır saçma sapan şeyleri..."diye devam eden saçma ve sıkıcı demeci sabırla dinlemeye zorladım kendimi. İyi hali korumalıydım, sonradan çıkan 'ekstra izni' kaçırmamak adına. Çünkü ekstra boş zaman demek bu lanette zaman kazanmam, basamak atlamam demekti. Öğütlerini dinliyormuş gibi yapıp lafını dinleyeceğime dair söz verdikten sonra telefonu kapattım.

İbrahim Ağabey konuşmamız, neden bilmiyorum ama babamla yaptığım son tartışmayı getirdi aklıma. Bende var olan sıkıntıyı görmezden geldiği gibi bir de üstüne aymaz, baba parasıyla beslenen parazit piç kurularıyla karşılaştırması cabasıydı. Hiçbir zaman öyle bir evlat olmadığımı bilmesine rağmen... Onun gözleriyle göremediği ve ortada elle tutulabilir mantıklı bir gerekçe olmadığı için serseri muamelesi yapmak kolayına mı gelmişti, bilmiyorum.

Günah TohumlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin