Asya gözünü yumduktan kısa bir süre sonra uykuya dalmıştı. Sonra kendini gecenin karanlığında ıssız, üzerinde, kuru dallarıyla adeta 'korkunç' kavramına bir çeşni katan tek tük ağaçların olduğu bir arazideydi. Etraftaki tek ışık kaynağı gökyüzünde kan kırmızısı renginde parlayan, korku ambiyansına eşsiz dokunuşunu yapan Ay'dı.
Asya kendi kendine, 'Neredeyim ben? Daha az önce Ekin'in evinde değil miydim? Ne ara geldim buraya?' diye düşünürken bir yandan da yürümeye başladı. Uzun bir süre gittikten sonra yolun epey ilerisinde bir çeşme gördü. 'Susadım bir su içsem iyi olacak.' diye düşünüp adımlarını sıklaştırdı.
Çeşmeye yaklaştıkça, çeşmenin köşesinde oturmuş, kırmızı, kukuletalı bir cübbe giymiş, öne arkaya sallanan birisini fark etti. Daha da yaklaştığında o cübbeli kişinin, içlene içlene ağlayan bir kadın olduğunu anladı. 'Acaba neden ağlıyor? Yardıma ihityacı olmasın?' diye düşündüğünde artık kadına daha da yakındı. Asya'nın geldiğini fark etmiş olmalı ki hafiften Asya'ya doğru dönüp geri önüne döndü.
Kadın kendi kendine bir şeyler mırıldanıyordu.
Asya hafiften kadına doğru eğilerek, "İyi misiniz? Gecenin bu vaktinde burada ne işiniz var? Bir sıkıntınız mı var yoksa yardım edeyim size, ha?" dedi.
Kadın birden, "Senin yüzünden." dedi.
Asya anlayamamıştı, "Efendim?" dedi.
"Senin yüzünden diyorum. Yavrumu sen aldın. O büyüyünce anasına hayırlı evlat olacaktı. Anasının bir dediğini iki etmeyecekti. Anası ne derse onu edecekti. Emrinden hiç çıkmayacaktı. Oğlumu sen aldın benden." dedi kadın. Sesi her cümlesinde kalınlaşarak daha korkutucu bir hal alıyordu. Ama kadının ne demek istediğini anlayamıyordu Asya.
Kadın histerik bir şekilde sözlerine devam etti, "Onu bu hale sen getirdin. Yavrum, kınalı kuzum. Ah benim güzel çocuğum."
Kadın ağlamaya başladı. Asya korkudan ne bir şey söyleyebiliyordu ne de hareket edebiliyordu. Yalnızca olduğu yerde öylece dikildi.
Sonra kadın öfkelendi ve yavaş yavaş Asya'ya döndü. "Beğendin mi yaptığını sürtük! Bak ne hale getirdin çocuğumu?" deyip birden Asya'ya döndü. Kadının yüzünü gördüğünde kanı yüzünden çekilmişti.
Kadının yüzündeki deri yoktu!
Birkaç parça saç kanlı yüzüne yapışmış, gözlerinin olması gereken yerde de kan pıhtısı gibi görünen iki bilye duruyordu.
Sonra kadın elinde tuttuğu kundaktaki bebeği Asya'ya uzattı aniden. Bebek mi daha korkutucuydu yoksa annesi mi, karar veremedi Asya bir anlığına. Bebeğin, daha doğrusu bebek cesedinin keskin kokusu, Asya'nın burun direğini sızlattı.
Bebeğin gözleri oyulmuş, ağzına solucanlar girmeye çalışırken gözlerinden kapkara kırkayaklar çıkıyordu.
Asya'nın kalbi korkudan kulaklarında atıyordu adeta, ama buna rağmen yerinden kıpırdayamıyordu. Kadın o iğrenç kanlı ağzını açıp kulak tırmalayan bir çığlık attı. Ardından Asya da kadınınkine benzer bir çığlıkla, kan ter içerisinde yattığı yerden fırladı.
Asya'nın çığlığına uyanan Demokan hemen yanına geldi. Asya'yı omuzlarından tutup sarsıyor, yüzüne hafif tokatlar atıyordu. Bir yandan da, "Kendine gel. Asya, uyandın artık, bir rüyaydı. Kendine gel!" diyordu.
Saniyeler sonra Miraç ve Ekin de odaya gelmişlerdi. Ekin Asya'nın halini görünce mutfağa koşup bir bardak suyla geri döndü. Ağlamaya devam eden Asya'ya zorla suyu içirdi. Sonra kollarına alıp sıkıca sarıldı ve "Şşş... Geçti canım, geçti. Rüyaydı sadece, tamam bebeğim." diye teselli verdi.
Asya tamamen kendine geldiğinde bardakta kalan suyu kafasına dikti ve gördüğü rüyayı en ince ayrıntısına kadar anlattı. Asya'nın rüyasına ilişkin yorum yapan tek kişi Demokan oldu. Zaten onun söylediklerinin üzerine daha mantıklı bir yorum yapılamazdı. Üstelik kanları donan Ekin ve Miraç tek kelime edemeyecek kadar ürkmüştü bu rüyadan.
"Miraç'ı kullanan bu güç her neyse, o kadın kılığında göründü sana. Kucağında tuttuğu bebek de Miraç'tı bence. 'Bana itaat edecekti, sen engel oldun' diyor çünkü. O kadın her kim ya da neyse, senin, onun tekerine çomak soktuğunu düşünüyor. Sen bir engelsin onun için. Bir tehdit... Bu konuyla ilgili bize yardım edebilecek tek kişi Molla Veli Efendi. Artık iyice kesinleşmiş oldu böylece. Ama onun müsait olmasını bekleyeceğiz mecburen. Elimizden başkası gelmiyor şu an için, yatıp uyumaktan başka. Ben şimdi seni bir okuyacağım, daha rahat uyursun." dedi. Sonra elini Asya'nın başına koyup gözlerini yumarak bir şeyler mırıldanmaya başladı.
Demokan'ın okuduğu bu duanın tesiriyle sakinleşti Asya. Sonra, "Ben kalkıp bir sigara içeceğim," diyerek mutfağa yöneldi.
Sigarasını içerken gördüğü rüyayı düşündü. Kadının derisi olmayan yüzü, bebek cesedi, ortamın ürkütücülüğü... Tüm bunlar zihnine iğrenç bir fotoğraf olup düştüğünde irkildi. Ama tuhaf bir şekilde sakindi. 'Demokan'ın okuduğu rüya gerçekten işe yaramış,' diye düşündü.
Sigarası bittikten sonra söndürdü ve odaya geri döndü. Demokan'ın uyumamış olduğunu görünce "Uyumadın mı sen?" diye sordu.
"Yine bir şey olur, çığlık falan atarsın diye bekledim."
Demokan'ın bu biraz gıcık kaçan cevabına içten içe sinir olsa da belli etmek istemedi. "Zahmet etmeseydin, beklemek zorunda değildin. Sigara içip döndüm sadece." dedi ve bir cevap gelirse diye biraz duraksadı, ardından, "Neyse iyi geceler." diyerek yatağına girdi.
Demokan da yalnızca, "İyi geceler," dedikten sonra uykuya daldılar.
Diğer odada ise Miraç yatağa girerken bir şey fark etmişti. Asyayla tanıştığından beri katil rolünü üstlendiği o rüyalardan hiç görmemişti. Bu fikir ne kadar ilgi çekici olursa olsun, uyku daha baskın gelmişti ve Miraç'ın göz kapakları onun isteği dışında usul usul kapanmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günah Tohumları
TerrorRüyalar, sadece 7 saniyelik bir sürecin ötesinde, kapıları bilinmeyen diyarlara açan gizemli bir fenomendir. Kimi bu gizemli âlemi, bilinçaltımızın derinliklerinde kaynayan gerçeğin yansıması olarak görürken, kimileri ise büyük ya da küçük olasılıkl...