Sura geri dönmüştük. Herkeste sessizlik hakimdi. Sadece bizi karşılamaya gelen halktan ses vardı. Tabii onlarınkide güzel şeyler değildi. Biri o taraftan bize hakaret ediyor, diğeri verdikleri vergilerin bize gittiğinden yakınıyordu.
Sanki kolay bir şeydi. Dostlarımızı kaybediyor, yeni şeyler keşfedememenin ağırlığını üstleniyorduk. Kümes hayvanı gibi yaşayan insanların bizi yargılamaya hakkı yoktu.
Karargaha döndükten sonra sessizlik devam ediyordu. Tina hala benimle konuşmuyor karşılaştığımız vakit ya yönünü değiştiriyor yada suratıma bile bakmadan geçip gidiyordu.
∙•∙⊰∙∘☽❇☾∘∙⊱∙•∙
Neredeyse Talia'nın ölümünden bir hafta geçmişti. Yeniden sefere çıkılacağını öğrenince askerlikten ayrılmak istedim. Sandığım kadar güçlü değildim ama her ne zaman böyle düşünsem aklıma Levi'ın sözleri geliyordu. Pes etmemem gerektiği, acılarla güçleneceğim beynim de yankılanıyordu.
Kendi halimde avlunun bankında oturup kuşların sesini dinliyordum. Kuşların sesi beni her zaman rahatlatırdı.
Yanıma birinin yaklaştığını hissetmemle gözlerimi açtım. Gelen Hange-san'dı. Hange-san yanıma oturdu. Ellerimi ellerinin arasına aldı. 'Biliyorum korkuyorsun. Yeniden senin yüzünden birinin öleceğini düşünüyorsun değil mi?' dedi. Aynı bu şekilde düşünüyordum. Korkuyor ve gitmek istemiyordum.Gözümden birkaç damla gözyaşı düştü. Kafamı onaylar şekilde salladım. Sağ elini elimden çekti, göz yaşımı sildi ve geri elimi tuttu. 'Seni anlıyorum Anabel. Bu çok zor bir durum ama pes etmemelisin. Talia'nın intikamını almalısın.' Beni mi anlıyordu?
Kafamı kaldırıp gözlerinin içine baktım. 'Beni anlayamazsınız Hange-san. Birinin sizin yüzünüzden ölmesini bilemezsiniz. Bu ağırlığın ne olduğunu anlayamazsınız.' dedikten sonra bakışlarımı ellerime geri çevirdim. Bir kaç saniye sonra ne dediğimin farkına vardım. Yine yapmıştım, birilerinin hayatını bilmeden konuşmuştum.
Hange-san'ın hıçkırığını duyana kadar ağladığını anlamamıştım. Hızla Hange-san'a baktım.
'Hange-san özür dilerim, yanlış birşey dedim değil mi? Yine kimsenin hayatını bilmeden ön yargılı konuştum değil mi? Lütfen ağlamayın.' derken içimden kendime küfürler ediyordum. Yine yapmıştım. Birinin acısını bilmeden kendi acımla karşılaştırmıştım.
Hange-san ellerimden ellerini çekerek gözyaşlarını sildi. Bu sefer elimi geri tutmadı. Ama bu sefer onun ellerini tutan taraf ben oldum. Tam özür dileyecekken beni susturdu.
'İlk kez lider olduğumda çok heyecanlıydım. Herşeyi yapabileceğimi düşünmüştüm ama öyle olmadı. İlk sefere gittiğimde yanlış bir karar vererek takımımda olan yedi kişiyi öldürdüm. Geriye sadece ben kalmıştım ve inan bana bu acının nasıl birşey olduğunu anlıyorum. Hepimiz bu acılardan geçtik Anabel ama bizi pes ettiremedi.' dedi ve ellerimden kurtularak ayağa kalktı, arkasını döndü ve karargaha doğru ilerlemeye başladı.
Koşarak Hange-san'ın arkasından sarıldım.'Özür dilerim Hange-san. Kimsenin acılarını bilmeden yargılamaya kalkıştım. Tek amacınız beni teselli etmekti. Yeniden özür dilerim beni affedebilir misiniz?'
Hange-san kollarımdan kurtularak bana döndü. Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra bana sarıldı. Ona içten bir karşılık verdim. Buradakilerin çoğu iyiliğimi düşünüyordu. Eskiden kötü olduğumda ailemin yalandan tesellisi yüzünden onları yanlış anlıyordum ama bir daha bunu yapmayacaktım. Buradaki insanlar gerçekten teselli ediyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Savaşcı / AOT
Fanfiction-Erişim engellerine inat devam ediyoruz- "Bize bunu daha önce anlatmalıydın" "Özür dilerim b-ben ya-" "Hayatını, hayatımızı nasıl bir tehlikeye attığının farkında mısın?!""Bize güvenmedin" "H-hayır sa-sadece.." "SADECE NE" *** Aotxreader kitabıdır.