Selin, işlerinin yoğunluğu içinde, sadece pazar günleri izin yapabildiği için bugün cumartesiydi ve yorgunluğunu bastırmaya çalışıyordu. Kasabanın etrafı yüksek metal duvarlarla çevriliydi, bu nedenle içeriyi sadece giriş bölümünden görebiliyordu. Kasabanın güneyine, yani ormana doğru ilerleyen Selin, diğer kasabayla kesişebilecekleri tek yer olan nöbet yerine doğru yol alıyordu. Elindeki silahı doldururken, gözleri etrafı süzüyor ve dikkatini çekebilecek herhangi bir tehlikeye karşı tetikte oluyordu.
Selin, güneye vardığında, kuru yapraklarla kaplı bir alana oturdu ve beklemeye başladı. Etraf sessizdi, sadece rüzgarın hafif esintisi ve uzakta kuşların sesleri duyuluyordu. Selin, elindeki kitaba daldı, kelimelerin büyüsüne kapılarak hayal dünyasında gezindi. Ancak her an tetikteydi, çevresini sürekli gözlemliyor ve herhangi bir tehlikeye karşı hazır oluyordu. Arada bir, uzakta ormanın yeşil manzarasına göz gezdiriyor, doğanın huzur veren atmosferinin tadını çıkarıyordu. Kitap okurken bile silahını yanından ayırmıyor, herhangi bir ani duruma karşı hazır bekliyordu.
Selin, saat 12 olduğunda sırt çantasından çıkardığı sandviç ve bir şişe kola ile öğle yemeğini yapmak üzereydi. Tam sandviçe ısıracağı sırada, arkasından Kayra, İkbal ve Enes geldi ve yanına oturdular. Birlikte öğle arasını geçirmeye karar verdiler ve keyifle yemek yemeye başladılar.
Kayra, neşeli bir şekilde konuşmaya başladı: "Bugün hava gerçekten güzel, değil mi? Bu öğle arasını dışarıda geçirmek harika oldu."
İkbal, gülerken ekledi: "Evet, gerçekten şanslıyız. Birlikte yemek yiyebilmek güzel."
Enes, gökyüzüne bakarak devam etti: "Doğa bizi her zaman rahatlatır, değil mi? İşte bu yüzden güneye gelmek benim için bir zevkti."
Selin, onların neşeli sohbetine gülerek katıldı: "Kesinlikle! Doğanın içinde olmak gerçekten huzur verici. Burada olmak gerçekten iyi hissettiriyor."
Birlikte yedikleri sandviçlerin tadını çıkarırken, çevredeki sessizliği ve birbirlerinin şirketini keyifle paylaştılar. Her biri, güzel bir öğle arası geçirirken, arkadaşlıkları daha da güçleniyordu.
Selin, tuvalet molası için kasabaya gitti ve geri döndüğünde küçük bir kızın kalan sandviçini yediğini gördü. Aniden tepki vermeden önce tabancasını çıkardı, ama sonra indirdi ve sakinleşerek, "Beni korkuttun, sen bu kasabadan mısın?" diye sordu.
Kız, cılız bir şekilde, "Hayır, karşı kasabadanım," dedi.
Selin, tabancayı geri soktu ve "Tamam, özür dilerim," dedi. Sonra kızın ne yapacağını bilemedi, ama silahı çektiği için pişmanlık duydu. "Tamam, bir şey yapmayacağım," diye ekledi.
Kız, tereddüt ederek, "Sorun yoksa, yemeğimi yiyebilir miyim?" diye sordu.
Selin, "Elbette," dedi ve yanına oturdu. "Sen bir şey yemiyor musun? Kasabada yiyecek bir şey yok mu?" diye sordu.
Kız, üzgün bir şekilde, "Hayır, yiyemiyoruz. Siz bizim tarım ve üretim alanlarımızı yok ettiniz," diye açıkladı.
Selin, bu söz karşısında şaşkına döndü. Gözleri bir an için donakaldı ve sonra derin bir iç çekti. Kızın sözleriyle durumun ciddiyetini kavradı ve içtenlikle, "Üzgünüm, bunun farkında değildim. Belki de bir şeyler yapabiliriz," dedi.
Kız, "Bizimle dalga mı geçiyorsunuz?" dedi. "Eğer bizim kasabamıza yardım etmek istiyorsanız, kasabanın yıkılmasında ya da bu kasabayı ele geçirmekte yardım etmelisiniz."
Selin şaşırmış bir şekilde, "Peki, neden bir savaş yaşandı?" diye sordu.
Kız, "Bu iki kasaba sürekli savaş içindeydi, ama bir türlü sonlanmıyor ve bir keresinde neredeyse bu kasabayı yok ediyorduk. Ancak bu kasaba başka bir kasabadan yardım aldı ve biz kaybettik," diye açıkladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Titreyen Yeraltı
AdventureTitreyen Yeraltı: Reactorun Gölgesindeki Zombi Salgını Gizli bir nükleer tesis, bir reaktör kazasının ardından sessizce zombi kıyametinin fitilini ateşler. Radyasyonun etkisiyle ölüler, yeniden hayata dönerken, tesisin çevresindeki şehirde panik ve...