Can, Aslı'yla konuşmasından birkaç saat sonra kasaba halkını bir araya topladı. Kasabanın merkez meydanında toplanan insanlar, büyük bir şaşkınlık ve merak içindeydi. Meydana toplanan kalabalık, Can'ın yapacağı duyuruyu beklerken aralarında fısıldaşıyordu.
Can, mutlu ve düşünceli bir ifadeyle kalabalığın karşısına çıktı. “Merhaba sevgili kasaba halkım,” dedi. Kalabalık anında uğuldamaya başladı. İkbal, endişeyle yanında duran Yeşim’e fısıldadı, “Aslı’ya ne oldu?” Yeşim omuz silkti, “Bilmiyorum,” diye cevap verdi. İkisi de Can’ın açıklamalarını merak ediyordu, çünkü bu değişimden hoşlanmadıkları belliydi.
Can, kalabalığın uğultusunun nedenini biliyordu. Aslı’nın ani yokluğu herkesin kafasında soru işaretleri yaratmıştı. Bu durumu açıklamak için duraksamadan konuşmaya devam etti, “Aslı yorgun olduğu için onun yerine ben yönetime geçeceğim. Artık eski yönetim bitti, şimdi yeni bir yönetime geçiyoruz ve bu yönetimi saygı ve istikrarla geliştireceğiz.”
Bu sözler, kasaba halkının içinde daha büyük bir korku yarattı. Can’ın yönetimi ele alması demek, zaten zor olan yaşamlarının daha da zorlaşacağı anlamına geliyordu. Can’ın zalimliği ve acımasız yöntemleri herkesin bildiği bir gerçekti. Kalabalık arasında endişeli mırıldanmalar artarken, Can’ın yüzünde memnun bir ifade belirdi. Halkın korkusunu görmezden gelerek konuşmasına devam etti.
“Bundan sonra herkes daha fazla çalışacak, daha çok emek verecek ve kasabamız için daha fazla çaba gösterecek. Hepimiz birlikte bu kasabayı daha iyi bir yer yapacağız. İtaat etmeyenler cezalandırılacak. Düzen ve disiplin en önemli önceliğimiz olacak.”
İkbal, bu sözleri duyunca Yeşim’e döndü, “Bu adam bizi köle gibi çalıştıracak,” dedi. Yeşim, gözlerini Can’dan ayırmadan, “Bunun olmasını engellemeliyiz, ama nasıl?” diye fısıldadı. İkisi de Can’ın kasaba halkına ne tür acılar yaşatacağını kestiremiyor, ama bunun iyi bir şey olmayacağını biliyordu.
Kasaba halkı arasında bu endişe dalgası yayılırken, Can’ın emri altında geçen her saniyenin daha da zor olacağı aşikârdı. İnsanlar, bu yeni düzenin getireceği zorlukları ve baskıyı düşünerek kendi aralarında sessizce planlar yapmaya başlamıştı. Can’ın konuşmasının sonunda, kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başlarken, herkesin aklında aynı soru vardı: Bu yeni yönetim altında hayatta kalabilecekler miydi?
Can, halkın dağılmasını izlerken, kendi içinde zafer kazanmış gibi hissediyordu. Ancak, kasaba halkının üzerinde yarattığı bu korku ve baskının uzun vadede nelere yol açacağını tahmin bile edemiyordu. Aslı’nın geri planda kalmasıyla birlikte, kasabada yeni ve zor bir dönem başlıyordu.
Defne judo öğretmeni olarak öğrencileriyle ilgileniyordu. Kayra ise bir asker olduğu için hem silah eğitimi hem de kickbox dersleri veriyordu. Can, toplantıdan ayrılır ayrılmaz hemen onların yanına gitti. Eğitim alan öğrenciler sırayla hareketleri uygularken Can’ın ciddi adımlarla yaklaşmasını fark ettiler. Can, gözlerini Defne ve Kayra’ya dikerek, "Eğitim verdiğiniz tüm herkesin yağmalamaya gitmesini istiyorum," dedi.
Kayra ve Defne, bu emri kabul ettiklerini belli edercesine başlarını hafifçe salladılar. Öğrencilerine dönerek, "Yarından itibaren 12 günlük bir göreve gidiyorsunuz. Size öğrettiklerimizi hatırlayın ve uygulayın," dediler. Kayra, sesinde ciddiyetle, "Bu, hayatınızı kurtarabilir," diye ekledi. Ders kısa sürede sona erdi ve öğrenciler, hem heyecan hem de endişeyle dağıldılar.
Daha sonra Can, yağmalama ekibinin yanına gitti. Ares, Ceren, Aybüke ve Elif'in izinli olduğunu söyledi. Aynı şekilde diğer alanlarda çalışan grup üyelerine de izin verdi. Gerçekte, Can’ın amacı bu insanları bir araya getirip eğlencesine işkence yapmaktı. Can, acımasızlığıyla tanınan biriydi ve başkalarına eziyet etmekten zevk alıyordu.
İzinli olduklarını duyan Ares, Ceren, Aybüke ve Elif, başlangıçta şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Bir arada olmalarının onları tehlikeye atacağını biliyorlardı, ama Can’ın emriyle karşı karşıya gelmekten de çekiniyorlardı. Diğer grup üyeleri de aynı endişeyle hareket ediyordu. Ancak, birlikte hareket etmenin ve bu süreçte birbirlerine destek olmanın yollarını aramaya başladılar.
Kasabanın daha ıssız bir köşesinde, İkbal, Yeşim, Kemal, Sena, Ayşe ve diğerleri toplanmıştı. Herkesin izinli olması onlara kısa bir mola gibi görünse de, Can’ın niyetlerinin farkındaydılar. İkbal, herkesi etrafına toplayarak, "Bu, Can’ın bir oyunu olabilir. Dikkatli olmalıyız ve birlikte kalmalıyız," dedi.
Kemal, "Aslı’nın dinleniyor olması bizim için bir şans, ama bu şansı iyi kullanmalıyız," diye ekledi. Ayşe, elini Mete’nin omzuna koyarak, "Birlikte çalışırsak, Can’ın planlarını bozabiliriz," dedi.
Bu arada Can, planlarını gerçekleştirmek için hazırlıklarına devam ediyordu. Herkesin izinli olduğu bilgisiyle onların bir arada toplanmasını ve savunmasız hallerini görmek için sabırsızlanıyordu. Can, karanlık zihninde eğlencesine yapacağı işkenceleri planlarken, kasaba halkı, birbirlerine destek olarak bu zorlu süreçten sağ çıkmaya çalışıyordu.
Grup üyeleri, Can’ın ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlardı ve bu durumun üstesinden gelmek için stratejiler geliştirmeye çalışıyorlardı. Herkes kendi rolünü ve nasıl hareket edeceğini tartışırken, Can’ın gölgesi üzerlerinde sürekli bir tehdit olarak duruyordu. Bu süre zarfında, birbirlerine destek olarak güçlerini birleştirdiler ve Can’ın zalim planlarını boşa çıkarmak için birlikte hareket ettiler.
Kasabanın karanlık günleri devam ederken, umutlarını kaybetmeden mücadele etmeye devam ettiler. Can’ın zalimliğine karşı birlik olmanın, onların en büyük silahı olduğunun farkındaydılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Titreyen Yeraltı
AdventureTitreyen Yeraltı: Reactorun Gölgesindeki Zombi Salgını Gizli bir nükleer tesis, bir reaktör kazasının ardından sessizce zombi kıyametinin fitilini ateşler. Radyasyonun etkisiyle ölüler, yeniden hayata dönerken, tesisin çevresindeki şehirde panik ve...