Mermilerin uğultusuyla dolu bir sessizlik kapladı odanın içini. İkbal, adrenalin dolu bir sessizlikte, gözleri karşı tarafın silahlarına ve adamlarına dikti. Duru'nun adamları, tetikte, hazır bekliyordu. Her iki grup da savaşın acı gerçekleriyle yüzleşmek üzereydi.İkbal'in sesi keskin bir kararlılıkla yankılandı, mermilerin çınlamasının arasında kaybolmadan önce. "Arkadaşlar, ayrılmalıyız. Hadi!"
Kayra, Sena, Zeynep, Kemal, Merve ve Ayşe, ikinci kapıdan sessizce arkadan yaklaşmak için hızla hareket ettiler. Kararlı adımlarla ilerlerken, kalpleri heyecanla çarpıyordu.
Diğer yandan, İkbal, Yeşim, Ahmet, Elif, Enes ve diğerleri, saldırmak için hazırdı. Gözlerinde kararlılık vardı, cesaretleri hiç olmadığı kadar yüksekti.
Ayşe, "Tamam," dedi, diğer grubun üyelerini peşine takarak hızla yürüdü. Karanlık odanın içinde, savaşın acımasız gerçekleriyle başa çıkmak için birlikte ilerliyorlardı.
Silahlar aniden ateş alıp metalin soğuk sesiyle birlikte çıkardıkları tiz patlamalarla dolu havayı doldurdu. Mermiler hızla namludan çıkıp hedeflerine doğru ilerlerken, metalin çarpma sesleri duyuluyordu. Her patlama, birbirini takip eden hızlı atışlarla birleştiğinde, bir konserin hiddetli bir solosunu çağrıştırıyordu. Zaman yavaşlamış gibiydi, her anın önemi artmıştı. Mermiler hedeflerine çarptıkça, çarpmanın neden olduğu metalik çınlama ve duvarlardan sıçrayan kıvılcımlar gözle görülür bir ahenk oluşturuyordu. Bu savaş melodisi, her bir atışın ardından yankılanıyor ve çevredeki sessizliği parçalıyordu. Gözler hızla hareket eden mermileri takip ederken, her anın önemi daha da belirginleşiyordu. Her bir mermi, ölümle dans ederken çıkardığı tiz vızıltılarla dolu bir tablo oluşturuyordu. Bu çatışma, hayatta kalmak için verilen bir savaşın melodisiydi ve herkes bu mücadeledeki yerini alıyordu.
Sena, Kemal, Kayra ve Zeynep, tesisin kütüphanesine adım attıklarında, beklenmedik bir manzara ile karşılaştılar. Onları karşılayan 10 silahlı adam vardı. Şaşkınlık içinde donakaldılar, ancak Sena hızla toparlanarak, "Durun, ne oluyor?" diye sordu.
Kayra, aniden ciddi bir ifadeyle, "Saldırın!" dedi. Silah sesleri hemen yankılanmaya başladı. Sena, Kemal, Kayra ve Zeynep, hızla kendilerini korumaya aldılar. Ancak bu karmaşada, Ayşe, Selin ve Merve'nin sesleri de duyuluyordu. Üçü de silahlarıyla, İkbal'in taramaya çalışan adamlara karşı koymaya çalışıyordu.
Kütüphane aniden bir savaş alanına dönüşmüştü. Kitap rafları parçalanıyor, camlar kırılıyordu. Silah sesleriyle birlikte yankılanan çığlıklar, o anın dehşetini belirtiyordu. Sena ve diğerleri, kütüphanenin koridorlarında saklanarak ve savunarak ilerlemeye çalışırken, düşmanlarına karşı direniyorlardı.
Ay ışığı, cam kırıkları arasından içeri sızıyordu, savaşın acı gerçeğini aydınlatıyordu. Her biri, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaya çalışıyor, dostlarını ve kendilerini korumak için mücadele ediyordu. Bu beklenmedik saldırı, grup üyelerinin dayanıklılığını ve kararlılığını test ediyordu.
İkbal, mermilerin arasından Ayşe, Selin ve Merve'nin yardım ettiğini görünce, içindeki biriken öfke ve kararlılık bir patlamaya dönüştü. Dayanamadı ve hızla Yeşim'e, enes'e ve Elif'e dönerek, "saldırın!" diye emir verdi.
Enes, elindeki son 25 mermiyi hızla tüketerek, karşısındaki düşmanlara ateş etmeye devam etti. Her mermi, bir umut ve bir direniş gösterisiydi. Öte yanda, Elif, hızla iki sis bombasıyla ortamı dumanla doldurdu ve ardından bir flaş bombası attı, düşmanları şaşırtarak geçti.
İkbal ve Yeşim aynı anda hedeflerini belirleyip, silahlarını ateşlemeye başladılar. Ruhlarında yanan öfke ve kararlılık, her bir mermiye yansıyordu. Savaşın ortasında, grup üyeleri birlikte hareket ediyor, birbirlerine destek oluyorlardı. Patlamaların ve silah seslerinin yankılandığı bir cehenneme dönüşmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Titreyen Yeraltı
AdventureTitreyen Yeraltı: Reactorun Gölgesindeki Zombi Salgını Gizli bir nükleer tesis, bir reaktör kazasının ardından sessizce zombi kıyametinin fitilini ateşler. Radyasyonun etkisiyle ölüler, yeniden hayata dönerken, tesisin çevresindeki şehirde panik ve...