İzuku'dan
Kacchan'ı, iki haftadır görmüyordum.
Tek görüştüğüm insanlar, işbirliği içinde bulunduğum kahramanlardı.
Ve zaten sürekli beni takip ediyorlardı.
Gerçi etseler bile, suikastlarımı engelleyemiyorlardı.
Evet, ben bu iki hafta boyunca her gün suikasta uğramıştım, hepsinden de kendi başıma kurtulmuştum.
Zaten gönderdikleri suikastçılar pek de güçlü değildi.
Ya da ben güçlenmiştim bilmiyorum.
Tek bildiğim, şuan güçlü olmama rağmen, bu düşmanı alt edemeyeceğimdi.
Çünkü kendisi direkt saldırmıyordu, masum insanları kukla gibi kullanıyordu ve ben, insanlara saldıramazdım.
Yerde, öylece durmuş, insanların bana saldırmasına izin verirken, yırtık maskemin ardından birini gördüm.
Sinirden olsa gerek, yumruklarını sıkmış, öylece bana bakıyordu.
"Kacchan.."
1/A sınıfı ile beraber bana doğru yürümeye başladılar ve zaten her şey çok hızlı gelişti o andan sonra.
Suikastçıyı ortadan kaldırmışlardı.
Bu çok kolay olmuştu.
Ben neden umudu kesmiştim ki az önce?
Ayağa kalktım. Kacchan ve diğerlerine baktıktan sonra, "Gidin buradan," dedim.
"Saçmalama!" Evet bu tepki Kacchan'dan gelmişti. "Seni almadan hiç bir yere gitmiyorum!"
Bu sefer ben çıkıştım. "Asıl sen saçmalama!" Ben onun için oradan ayrılmışken, yanı başıma gelip, bu bencilliği yapıyordu. "Ben hiç bir yere gelmiyorum."
Alayla güldü ve beni baştan aşağı süzdü. "Şu haline bak. Benim tanıdığım sen, böyle değildin." Ama artık ben buydum. Gülümsedi ve cümlelerine devam etti. "Söylesene, gülebiliyor musun artık?"
Hayır.
Gülemiyordum.
Çünkü gülmek için bir nedenim yok. Sen yoksun.
"Geri dön, lütfen." Bu sefer sesi, daha sakindi. Bana doğru bir kaç adım attı. "Seni çok özledim."
Yanlış mı duydum yoksa o beni özlediğini mi söyledi gerçekten?
Eğer yanlış anladıysam bile öyle sanmaya devam etmek istiyorum çünkü bu üç kelime, benim başımı döndürtmüştü.
"Sensiz geçen bu iki hafta bana cehennem gibiydi, anlıyor musun?" Bir kaç adım daha attı. Artık aramızda sadece iki metre kadar vardı. "Sen varken, tehlike de olmak umrumda bile değil. Yeter ki geri dön."
Bende ona doğru bir adım attım fakat o an tökezledim ve ben yere düşmeden, o hemen dibimde bitti ve kollarımdan tuttu.
İki saniye sonra ise kendimi onun kucağında bulmuştum.
Gözlerimden yaşlar akmaya başlayınca, yüzüme acıyla baktı. Ben ağladıkça, onun canı yanıyordu sanki. Yüz ifadesi öyleydi.
Göz yaşlarımı, baş parmağı ile sildi.
"Geri dönemem."
Başını iki yana salladı. "Kimsenin sana dokunmasına izin vermeyeceğim."
"Kendimi mi düşünüyorum sanıyorsun?"
"Sen beni nasıl düşünüyorsan, bende seni öyle düşünüyorum, İzuku." Nefesim kesildi. İzuku demişti, değil mi? "Ben sana, deliler gibi aşığım. Yalvarırım, İzuku. Sensiz olmak istemiyorum, yanımda ol istiyorum."
Beni seviyordu.
Bana aşıktı.
Evet, farkındaydım az çok ama bunu onun ağzından duymak bana hiç iyi gelmemişti.
Gözyaşlarım daha da arttı. "Kacchan."
"Seviyorum. Çok seviyorum. Harbi seviyorum." Gözümden bir damla daha yaş akarken, başımı iki yana salladım. Dönemezdim. "Dönmeyecek misin? Zorla götürürüm o zaman!"
Kucağından atlamak için hamle yaptım fakat o bunun olacağını tahmin etmiş olacak ki, hiç beklemediğim bir hareket yaptı o an, durmam için.
Dudaklarını, dudaklarıma bastırdı.
***
Bana bi fenalık geliyo