Katsuki'den
Dudaklarımı, onun dudaklarına dokundurduğum an kendimi cennetteymiş gibi hissettim.
Onu gerçekten çok seviyordum.
Benim de sol gözümden bir damla yaş aktığında, ellerini boynuma doladı ve sıkıca sarıldı.
Onu bırakmayacaktım.
Dudaklarımı çektiğimde, aramızda sadece bir kaç santim vardı. Yeşil gözlerini, kırmızı gözlerime dikti. "Kacchan."
"İzuku."
"Bunu benden isteme."
Yine aynı şeyler. "Asıl sen bunu benden isteme, aptal! Sen acı çekerken, ben mutlu muyum sanıyorsun?!"
Gülümsedi. Evet, gülümsedi. Belki uzun zamandır gülümsemiyordu ama o bana gülümsedi.
"Kimse beni orada istemez."
Kaşlarım çatıldı. "Siktir et onları. Banane onlardan?!"
"Sen umursamıyorsun ama ben umursuyorum. Onların da canı-"
Lafını ağzına tıktım. "UA artık eskisinden daha güvenli. Güvenliği çok geliştirdiler, bu son olan olaylardan sonra. Kimse oraya adım dahi atamaz."
Cevap vermedi.
Bu da ikna olmaya yakın olduğunu gösteriyordu.
"Eğer gelmezsen ben de UA'den ayrılırım ve peşinden gelirim. Dediğimi yaparım, bilirsin." İşte şimdi bu söylediğime şaşırmıştı. Yüz ifadesi o kadar komikti ki, kahkaha bile atabilirdim. "Karar senin."
Gözleri baygın baygın bakarken, elini uzattı ve yanağıma yerleştirdi. Gözünden bir damla daha aktıktan sonra, eli düştü ve gözleri yavaşça kapandı.
Bilinci kapanmıştı.
Kucağımda İzuku ile beraber, diğerlerine döndüm. "Gidiyoruz."
***
UA yurduna gidene kadar, bir an olsun onu kucağımdan indirmemiştim.
Korkuyordum.
Ona bir şey olacak diye çok korkuyordum.
All Might'ın dediğine göre her gün suikastçılar tarafından saldırıya uğruyormuş. Ben ne yapıyordum peki o saldırıya uğrarken?
Yurda vardıktan sonra bile onu bırakmadım.
Onun odasına götürmek yerine, kendi odama getirdim ve yatağa yavaşça bıraktım. Ardından onun yanına uzanıp, başını göğsüme yaslayarak, sıkıca sarıldım.
Bedeni zaten minikti, şimdi daha da minikti.
Bu iki hafta boyunca hiç bir şey yememişti, değil mi?
Kendini çok yoruyordu.
Omuzlarında çok büyük bir yük vardı ve ben, yanında olamıyordum. Ama bundan sonra olacaktım, o istemese bile.
***
Ertesi sabah uyandığımda, yanımda İzuku'yu bulamayınca, küçük çaplı bir kalp krizi geçirmiştim fakat onu, banyodan çıkarken görünce, hemen rahatladım.
"Kalbime iniyordu, aptal!"
Güldü ve masanın yanında ki sandalyeye oturdu. Bir yandan da saçlarını kurutuyordu.
"O kadar derindi ki uykun, yanından kalkıp gittiğimi bile fark etmedin, Kacchan."
Ne yani, kaçırılsa fark etmeyecek miydim?
Yüzümde nasıl bir ifade varsa sesli güldü. "Hayır, sessiz olan bendim. Merak etme."
Başımı iki yana salladım. "Olsun. Bir daha yanımdan ayrılma."
İçten bir şekilde gülümsedi. "Tehlike de olacaksın, buna hazır mısın?"
Alay ediyordu benimle.
Bende ona aynı şekilde karşılık verirdim öyleyse. "Seninle herşeye hazırım çilli aptal, ölüme bile. Sen buna hazır mısın?"
Yutkundu ve yanakları kızardı.
Yanakları kızarınca.. kahretsin ki çok tatlı oluyordu!
Yüzümü başka tarafa çevirdim. Bu görüntüye ne ben dayanabilirdim, ne de kalbim.
Kendi ellerimi tutup, oynamaya başladım ve, "Dün olanlar.." diye mırıldandım. O da sanki bunu bekliyormuş gibi hemen lafa giriş yaptı.
"Beni seviyorsun." Bunu söylerken bile sesinde vir heyecan vardı.
Cevap vermekte gecikmedim. "Çok."
Sesli bir şekilde güldü. "Bana aşıksın."
Hemde nasıl. "Deliler gibi."
"Bensiz yapamazmışsın."
Başımı kaldırdım ve gözlerinin içine baktım. "Ölürüm."
Ayağa kalkıp, bir kaç adımda yanımda bitti ve kollarını, boynuma dolayıp, kucağım da yerini aldı. "Ben de sensiz yapamam."
Gözlerimi devirdim. "İki haftadır ne yapıyordun?"
Kıkırdadı. "Senin iyiliğin için."
Yumruklarımı sıktım. "Biraz bencil olmalısın."
"Olamam ki."
İşte, İzuku buydu.. o her zaman saf ve masumdu.
Ve beni kendine çeken de buydu belki.
Daha fazla dayanamayıp, yüzümü onun boyun girintisine yerleştirdim ve kokusunu içime çektim, doyasıya.
O da bu anın keyfini çıkartıyordu.
Boynuna minik bir öpücük bırakıp, geri çekildim ve yine aramızda santimler varken, "Sen benimsin," diye mırıldandım. "Ben de seninim."
Kafasını salladı. Hemen ardından, aramızda ki o bir kaç santimi de aşıp, dudaklarıma kapandı.
***
Ee bunlar cok tatlı olmaz ki böyle