29'

348 42 150
                                    

Hyunjin

Onları öyle gördükten sonra midemin bulantısına dayanamadığım için yanlarına gitmeden tuvalete girip ağzıma gelenleri klozetin içine boşalttım. Görmeseydim eğer jeongin gelip bana minho'nun onu öptüğünü söyleseydi inanırdım.

Hatta keşke minho onu öpseydi de jeongin'i ona dokunurken görmeseydim. Gece odaya girdikten sonra uyumaya çalışırken bile yanıma gelmişti yüzsüz gibi. Yanımda yatabilmişti.

Sabah kalktığımda ise -yani şimdi- bana kendini affettirmeye çalışıyordu. Sadece gözlerine bakıyor, herhangi bir tepki vermiyordum. Benden, dün bana karşı sert tepki verdiğini söyleyip özür diliyordu. Sadece kafamı sallayıp duruyordum.

Yüzüne bakarken, özellikle dudaklarına bakarken, dün gece onu nasıl öptüğü aklıma geliyordu. Boş olan midem tekrar bulanmasın diye gözlerimi yüzünden çektim.

"Sevgilim? Barışalım! Bak bebeğin seni çok özledi!" Kollarını bana açıp yaklaşacağı sırada uzaklaştım. Elleri boşlukta kalınca yutkunarak bana baktı. Üzülmüş numarası mı yapıyordu şimdi?

"Özür dilerim. Sadece sarılmak istedim neden öyle kaçtın? Söz veriyorum seni her gün dinleyeceğim. Minhodan-"

"Tamam yeter! Sus artık!"

Adını hâlâ yanımda ağzına alabiliyor mu? Bu kadar yüzsüz olduğunu bilmiyordum. Jeongin'in böyle biri olmadığını da düşünüyordum. Ne kadar saçma bir düşünceymiş.

Gözleri dolmaya başlayan bedenden gözlerimi çekip üstümdekileri çıkarttım. Changbin'in hazırladığı birkaç kıyafetten klâsik olanları alıp giydim. Arkamda yataktan kalkmayan jeongin ağlıyordu. Görmüyorum ama öyleydi. Hissediyorum. Lanet olsun ki ağlamasına hâlâ dayanamıyorum.

Dün onu öyle gördükten sonra bile onun gözyaşlarına kanacak kadar seviyorum onu.

Son bir bakış attıktan sonra çantamı alıp aşağı indim. Mutfakta ıslık çalarak kahvaltı hazırlayan minhoyu görünce kapının önünde durup ona baktım. Aklımda canlandırdığım sahneyi şuan onun üzerinde denemek istiyorum.

Benim kapıda olduğumu fark edince çarptığı yumurtayı tavaya döküp bana döndü.

"Niye öyle duruyorsun?"

Gözleri sırtımdaki çantaya kayınca kaşlarını çatarak "gidiyor musun?" Dedi. Sadece kafamı sallayıp oradan ve evden çıktım. Kimseye görünmeden çıkıp gittim.

Jeonginle konuşmak istemiyorum. Onu bin kere uyardım demek ki hoşuna gidiyormuş minho'nun ona olan ilgisi. Bu yüzdenmiş bana olan siniri de. Ne mal adammışsın hyunjin.

Sinirden gülürek gelen otobüse bindim. Bir süredir burada -seoulde- kalıyordum. Sırf jeongin sınav zamanı yaklaşınca heyecanlanmasın, mutlu olsun diye yanındaydım. Şimdi burada bile durmak istemiyorum.

Otobüsten inip jeongin'in oturduğu sitede olan motorumun yanına gittim. Gangnam'a dönmek iyi olurdu. Motora bindiğimde bin defa çalan telefonu Chan aradığı için açtım. Jeongin de aramıştı ama açacak halim yok.

"Efendim?"

"Lan hyunjin neredesin sen oğlum? Sabahtan beri bin kere aradık!"

Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp derin bir nefes aldım. Tekrar kulağıma götürüp "eve gidiyorum" dedim.

"Ne evi? Hangisi?"

"Gangnam'a gidiyorum Chan."

Ondan bir süre ses çıkmayınca kapatacaktım. Ben tam kapatmadan konuşunca tekrar kulağıma götürdüm.

mokita, hyuninHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin