Selamlarrr, güzel bir bölümle ben geldim.
Nasılsınız? Siz özledim. Anlatın bakalım neler yapıyorsunuz?
Yorumlarınızın beni motive ediyor ve hikayeye objektif bakabilmemi sağlıyor. O yüzden lütfen bol bol yorum yapıp fikirlerinizi yazar mısınız?
Başlamadan bir 🌱 emojisi alırım. İyi okumalar 💛
Seni bulmuşum sonra, seni kaburgamın altın parçası.
~Ahmet Arif
Zar zor açtığım tek gözümün kapanmaması için üstün bir çaba sarf ediyordum.
Tüm zorlamalarımla diğer gözümü de açmayı başarıp yataktan kalktım, elimi yüzümü yıkadım.
Yeni uyanmanın verdiği agresiflikle etrafa attığım memnuyetsiz bakışlar sahur sofrasını görmem ile dağılıp yerini ufak bir gülümsemeye bıraktı.
Ben yeni uyanınca yemek yiyemeyen insanlardan değildim. Yemek yemeyi çok severdim.
Ama beni mutlu eden asıl şey sofranın hazırlanmış olmasıydı. Sonuçta sahur hazırlamak ve iftar sofrasını toplamak oruç tutmaktan daha zor.
Sofraya son bir kaç şeyi koyan annem beni fark etti.
"Hah uyandın mı Fidan? Geç otur."
Sandalyemi çekip yerime oturdum. Babam çayları doldururken ben de yiyeceklere aşk dolu bakışlarımı atıyordum.
Saat kaç olursa olsun yemek yemek benim için bir tutkuydu. Üstelik yiyip yiyip kilo almıyordum.
Tabii bunu herkese söylemiyorum sonuçta nazar var, kem göz var... Ama bu omlet ne kadar lezzetli olmuş yaa.
Sofranın şaheseri olan anneme kocaman bir gülümseme yollayıp tıkınmaya devam ettim.
Güzel güzel karnımızı doyurduk. Sofrayı zaten annem hazırlamıştı ben de hayırlı bir evlat olup toplayabilirdim.
Her şeyi hallettikten sonra dişlerimi de fırçalıyıp tekrar odama geçtim.
Doğru düzgün uyumadan geçirdiğim sınav haftam dört gün önce bittmişti. Bu yüzden kış uykusundaymışçasına uyuyabilirdim. Öyle de yapıyordum zaten.
Kış demişken baharda olmamıza rağmen gece kar yağdı. Kıştayken bile doğru düzgün yağmamıştu. Küresel ısınmanın sonuçlarıydı bunlar işte.
Son duruma bakmak için pencereye yöneldim. Kar hâlâ yağmıyor olsada yağan kar duruyordu.
Soğuğu pek sevmem, umarım olması gerektiği gibi bahar havası hemen gelir.
Pencerenin önünden ayrılıp güzel lalelerimin yapraklarına dokundum. Ne kadar suya koymuş olsamda solmuşlardı. Şahin yollamıştı bunları, yanında bir kutu çikolatayla.
Lalenin ikimiz için özel bir anlamı vardı. Ben ilk karşılaşmamızda lale saksısıyla karşısına çıkmıştım. O da bana her seferinde lale alıyordu.
Tam on gündür onu görmüyordum. Sadece mesajlaşıyorduk ya da arıyorduk birbirimizi. Son üç gün hariç. Çok fazla çalışıyordu bu aralar. Muzafferden öğrendiğim kadarıyla Hakan amca da bu üç günde eve bile gitmemiş.
Uğraştıkları görev zor olmalıydı. Dudaklarımı sarkıttım. İyi miydi?
Saati umursamadan belki görür düşüncesiyle mesaj attım.
[Siz: Nasılsın? ]
[Siz: Umarım iyisindir.]
Tam telefonu kapatıp yerine koyacaktım ki. Şaşırtıcı bir şekilde aktif oldu. Ekrandaki "yazıyor" yazısı yüzümde bir gülümseme oluşmasını sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Toprak kokusu 🌱
Roman pour Adolescents***Şiddet içerir*** Yaşlarla dolmuş gözlerime baktı "Gökyüzümü bulutlar kaplamış , kaplamasın" dedi . Kafamı göğe kaldırıp baktım bir tek bulut yoktu "Hani nerede ? Bulut yok ki" dedim gülümsedi . "Olmasın zaten, gökyüzüme bulut değmesin ". Ne dem...
