23

201 38 7
                                    


1

Jung Ailesinin düşüşünün ardından topraklar yeniden sahibine geri dönmüştü. Bir kez daha saray entrikası yaşayan hanedanlık için toparlanma süreci diğerlerinden biraz uzun sürecekti yine de Yoongi eskisinden güçlü, akıllı ve kesinlikle ilerleyeceği yolu artık apaçık görebiliyordu. Babasına, babasından önce dedesine ve aile büyüklerine ait olan tahtın kolunda elini gezdirirken işlemelerini avucunda hissediyordu. Savaşın yarattığı yıkımın ardından bastıran kış ile Min sürüsünü biraz zorlu bir süreç beklediğini biliyordu. Yine de tüm bunların altından kalkabileceğine olan inancı, bu soğuk havaya rağmen önünde kendisini selamlayan tebaası ile Yoongi'nin içerisinde dimdik ayaktaydı. Çevre sürülerin saldırısına maruz kalmadan önce kendi içlerinde sorunu halletmeleri gerektiği için biraz vakitsiz de olsa havanın en makul olduğu bugün taç giyme töreni gerçekleşecekti.

"Seni gölgelemek istemiyorum"

Demişti Taehyung, şu an sürü büyüğünün sözünün bitmesi için beklediği tahtında onu düşünüyordu.

"Herkes nasıl parladığını görmeli"

Sözleri hala kulağında dolanırken onun hemen yanında olması gerekiyorken neden kalabalığın en arkasında kendisine hafif gururlu bir ifadeyle baktığını anlamıyordu. Boynunda taşıdığı mührüyle zaten çoktan onun olduğu ortadayken üstelik. Yoongi iç geçirdi ve üzüntüyle ona baktığında delta kafasını iki yana salladı. Onun tüm duygularını hissettiğini bazen unutuyordu. Bu hayatta kimse onun gerçek duygularını bu kadar saf şekilde hissetmemişti ve bu da onunla gelen ilklerdendi.

"KRALIMIZ ÇOK YAŞASIN"

Sarayı dolduran insanlar kendisine selam verirken yerinden ayaklanan Yoongi bir kuş gibi göğüs kafesinin içerisinde çırpınan kalbiyle onları selamladı. Sonunda eline nesiller boyu ailesine ait olan mührü de aldığında elleri titredi ve alfaların neden bu his için birbirlerini öldürdüğünü anladı.

Güç, liderlik, bambaşka bir hissiyattı.

2

Taehyung, tüm saray boşaldıktan sonra taht odasında Yoongi ile otururken boşluğa bakıyordu. Son zamanlarda yaşadığı şeyler akıl almazdı ve duyguları tıpkı zihni gibi karmakarışıktı. Dirseğini oturduğu tahtın kenarına yaslayıp şakaklarıyla oynarken bir şey düşünmemeye çalışsa da bu pek mümkün değildi. Yanındaki adamdan aldığı birçok farklı duygu ile daha da içinden çıkılmaz bir ruh haline bürünmüştü. Sonunda Yoongi hakkı olan yere oturmuştu ve beyaz saçları arasındaki altın tacı bunca zaman eksik olan tüm parlaklığının ortaya çıkmasına neden olmuştu. Şakaklarından elini çekip nefesini vererek ona döndüğünde kendisine baktığını gördü. Cılız ışığın cansız aydınlatması ile dolu gözlerinin farkına varmıştı ve bu durum kaşlarının havalanmasına neden olmuştu.

"Gitmek zorunda mısın?"

Taehyung kolunu indirip nefesini vermek zorunda kalmıştı. Birinin gidip buz ülkesindeki durumu kontrol etmeli ve bilgilendirme yapmalıydı. Ayrıca buraya dönmesi için önce orayı halletmeliydi.

"Bunun bir zorunluluk olduğunu biliyorsun"

Yoongi alt dudağını hafifçe bükerek kafasını salladı ve sürekli eziyet ettiği tırnaklarına dönerek ağlamamaya çalıştı. Taehyung derin bir iç çekti ve oturduğu yerden ayrılarak önce dizleri üzerine indi ardından Yoongi'nin yanına gelip kalçasının üzerine oturarak onun dizlerinin üzerine yaslandı. Şaşırarak ona bakan Yoongi'ye doğru elini kaldırıp yanağını okşadığında eşinin yüzünü avucunun içerisine sürtmesini izledi. Taehyung başparmağı ile elmacık kemiğini okşamaya başladı.

Yukinokessho | TaeGiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin