Taehyung, bu hayatta öğrendiği en iyi dersin en umutsuz olunan zamanlarda hayatın her zaman güzel şanslar da barındırdığıydı. Tamamen bu şansları akıllıca kullanmakla alakalıydı hayatının akışı ve Tanrı şahitti ki delta her bir kararı için cennetin her bir katına teşekkür ediyordu. Tamamen kendisinden uzak yabani bir kurtken yaptıkları için af dilerken bile kendisine bahşedilen hayatın şükrünü sunuyordu. Oturduğu yemek masasının başında sevgili ailesinin yüzlerine bakıyordu. Günler, aylar, mevsimler değişiyordu, oturduğu yerden çocuklarını her yemek vaktinde tek tek izlemesi değişmiyordu. Oğulları, kızları büyüyor her geçen gün masaya bir sandalye daha ekleniyordu. Artık belini bile geçmiş upuzun beyaz saçlarını örmüş eşinin en küçüklerine yemek yedirmeye çalışmasına bakıyordu. Aşka inanmayan koskoca deltanın bir adama bakarken için erimesine alışmıştı artık.
Oğullarını doğururken öfkeden kendisini parçalayacak olan vitanın kendisine yeniden ve yeniden çocuk vermesini dudağında bir gülümsemeyle karşılıyordu. Kaybettiği kızının kokusu olan şakayıklar her baharda tüm sarayı kokuttuğunda bile hiç kimseyi unutmadığına emindi Taehyung. Jungkook'un yavruları ile it dalaşına girmeyi seven oğulları, Miri'nin kızları ile şehri altüst etmeyi seven kızları ve diğerlerinin çocukları. Küçücük Jisung bile büyüyüp kendi ailesine sahip olduğunu algıladığında Taehyung için zaman çok hızlı geçmişti. Her zamanki telaşın ardından ılık bir bahar akşamı veranda da otururken yanına gelen Yoongi ile hemen onun için yer açmıştı Taehyung.
"Uyudu sonunda beni hiç bırakmayacak sandım"
"Sana çok bağlı"
Taehyung, eşinin boynunu ovarken onun gibi harika bir adama sahip olduğu için mutluluk duyuyordu. Hem ülkesini hem ailesini bu derece harika yönetebilmek anca onun gibi birinin yapabileceği bir şeydi. Gerçi çoğu zaman çocuklar yüzünden her şeyi kendisini halletmek zorundaydı.
"Yongbok hala kızgınlığa girmedi değil mi?"
Yoongi gözlerini kapatmış kendisini yaptığı masaja bırakmışken sorduğu soru ile sıkıntıyla nefes alıp verdi ve kafasını iki yana salladı. Taehyung durum ne olduğu konusunda hiç fikri olmadığı için biraz kendisine sinirleniyordu. En küçükleri ve Yongbok dışında bütün çocuklarının kurtları ve kokuları ortadaydı. Kardeşlerinden bu kadar geride kalmasına sinirlendiği için çoğu zaman çalışamaz, elindeki parşömenleri fırlatırdı Taehyung.
"Delta mı acaba?"
"Sonuncunun öyle olduğu konusunda hemfikiriz sanıyordum?"
Taehyung dudağını bükerek kafasını salladı. Onun tek başına ve bu kadar güçlü doğmasının sebebi kendisi gibi bir deltaya sahip olması olduğunu düşünüyordu. Ayrıca Yoongi'nin vitasına karşı aşırı bağlılığı vardı. O zaman Yongbok'un durumu başkaydı. Bu Taehyung'u huzursuz ediyordu.
"Belki de denizaşırı tedavi aramalıyız?"
Taehyung fikrini söylerken iki eliyle Yoongi'nin omuzlarına masaj yapıyordu. Bu devam ederken akşamın ilerleyen saatlerinde kapının açıldığını ve dışarı birinin çıktığını gördüler. Hızlı bir refleksle kendisinden uzaklaşan Yoongi ile eli havada kalan Taehyung şaşkınca ona bakarken Yoongi'nin telaşlı sesini duymuştu.
"Yongbokie? Ne oldu babacım?"
Yoongi'nin çıplak ayaklarının telaşlı ilerleyişi duyulurken kollarını indirip oraya dönen Taehyung, oğluna baktı. Yüzünde çilleri olan kahverengi saçlı bir çocuktu Yongbok. Kendisi gibi keskin bir çene hattı ve yine kendisine çeken kalın bir sesi vardı. Fiziksel olarak Yoongi'den pek bir şey almamıştı tamamen kendisine benziyordu ama ruhsal olarak çok benziyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yukinokessho | TaeGi
Fanfiction"Hüküm sürmek için doğduğunuzda tahtın kral veya kraliçede olmasının bir önemi yok..."