Sol elinizi havaya kaldırın. Parmaklarınızı birbirinden ayırın. Şimdi biraz daha fazla, biraz daha, biraz daha... Parmaklar gerildikçe avuç içindeki deri de sararıyor. Geriliyor. Çizgiler düzleşiyor. Parmak boğumlarının içleri kanla doluyor. Daha fazla gererseniz morarmaya bile başlar. Sonra parmaklar biraz rahatlar. Ama uzun süre devam ederseniz eski haline geldiğinde avuç içiniz karıncalanmaya başlar. Tıpkı insan hayatı gibi. Gerildikçe, diken üstünde durdukça bir şeylerin düzeleceğini ve daha iyi olacağını sanırsınız. İlk başta hoş da gelebilir ama bu uzun süre devam edince aslında ne kadar çok şey kaçırdığınızı fark edersiniz. Yanlışlar birbirini takip eder ve sonuçta kangren olan duygularla baş başa kalırsınız.Bilemiyorum bende hep böyle oldu, belki fakir olduğum içindir. Sonuçta fakirler zenginlere göre daha çok zarar görüyor. Hem yalnızım da. Kimsem yok yani. Bir başkasının sadece bayılabileceği bir şeyde ben direkt ölürüm. Başkalarının gözüne çöp girse yaş akar sadece, benimse kör olur gözüm. Bileği sızlasa birinin, benimki kopmuş olabilir. Ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum? Kırılgan değilim, zaten kırığım. Birinin gelip beni bükmesine gerek yok, zaten eğilip bükülmüşüm. Tek bir tüyü kaldıracak halim yok. Ha dışarıdan yıkılmaz görülürüm o ayrı. Böyle öğretildi ne bileyim. Canın acısa da gülümse. Ağlasan daha çirkin durursun çünkü. Sen ağlıyorsun diye canı yanan bir annen yok sonuçta. Ama gülümsersen bir ihtimal sempatik görülebilirsin. Ama görünmeyebilirsin de. Gülüyorsun diye canı acımıyor diye de düşünebilirler. Şey gibi, camları kırık bir binanın diğeri kalanın camlarını kırmakta bir sorun görmemeleri. Ama yine de gülmek iyidir. Onlar için değilse de sen, asla ama asla kendine acıma. Acıdığın an yavaştan çürümeye başlarsın. Çünkü bu hayatta, bir kere kendime üzüldüğümde az kalsın ölüyordum. Bu öyle menem bir durum işte.
Tan'ın kolları arasında gülmekten vazgeçip ağladığım nadir anlardan biriydi. Ağlamak dediysem, acımı göstermek yani. İnsan olduğumu, benim de zarar görebileceğimi sergilediğim bir andı. Beni sıkıca sarıp telaşla ne olduğunu anlamaya çalışırken tamamen bırakmıştım kendimi ona. Güven... Böyle bir duyguyu hissetmeyeli yıllar olmuştu.
"Hayat Hanım! Ne oldu size böyle Hayat Hanım!"
"Ah zavallı kız kim yapmış bunu?"
"Geçici çalışan değil mi? Ne olmuş böyle?"
"Kanaması var. Hastaneye gitmesi lazım!"
Gözlerimi kapatıp beni sıkıca saran kollar arasında yatmaya devam ederken kendimi hiç rahatsız hissetmiyordum. Sanki var olduğumdan beri burasıymış gibi yerim.
"Tan Bey. Ambulansı aradım geliyor şimdi."
"İlk yardım için de bir şeyler getirin. Ağzından ve burnundan kan sızıyor."
"Kim yaptıysa Allah belasını versin."
"Hayat Hanım! Beni duyuyor musunuz? Lütfen gözünüzü kırpın. Tan ben."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATTA KALMA SANATI
Gizem / GerilimHuzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya onu sevmeye ne dersin? Bu, evsizlerin değil, bunu sanata dönüştüren köstebeklerin hikayesi... ❥ h.k...