Dün için gerçekten çok üzgünüm. Aslında bölümün büyük çocukluğunu yazmıştım ama tüm gün boyunca baygınca uyudum. Bir önceki gün doğada çok kaldım sanırım aşırı yorgundum. Eve gelip birazdan bölümü yayınlarım diye uyuduğumda saat ikiyi geçmişti. Gerçi o vakte kadar da bekleyenler vardı ama erteleme kararı aldım. Beklettiğim için üzgünüm. Bekletmeyi hiç sevmem en azından haber veririm ama gerçekten astronomik bir durumdu. Umarım keyifle okursunuz. Sevgiler ❤️🌃
Tan'ın evine gelip bahçeden içeri girdiğimde etrafı gözetledim ancak kimseler yoktu. Barbaros içerde miydi bilmiyorum ama dikkatli bir şekilde aynı borulardan tırmanıp üst kata çıktım. Yatak odalarının penceresini kaldırıp içeri girdiğimde pencereye yeniden indirip kapattım. Odanın için meyvemsi bir koku ile çevrelenmişti. İnsanın havayı yiyesi geliyordu. Bu tatlı kokuyu derin derin içime çekip gözlerimi kapattım. Böyle bir kokunun müptelası olmamak işten bile değildi. Nihayet kendime gelebildiğimde odayı incelemeye başladım. Yatak bozulmamıştı. Demek ki dün gece de burada kimse yatmadı. O halde Beyza henüz gelmedi. Başımla onaylayıp birkaç adım attım.
"Demek Beyza gelmedi daha hala? Hastane ortamı güzel olsa gerek ki eve gelmek istemiyor."
Tabii o ben mi, ev gibi özel bir hastanede kalıyordur. İnsanın gelesi de gelmez o zaman. Benim gibiler devlet hastanelerinin yataklı bölümünde birkaç gün fazla kalsa kötü bakış ve bir ton söze maruz kalır ve mecburen kalkıp ayaklanmak zorunda kalır. Bizim gibi insanların hasta olmaya bile hakkı yoktur. Hasta olduğumuzda da sevimli görünmek zorundayız yoksa insanlar bizimle ilgilenmez. Bunu ancak kimsesi ve parası olmayanlar anlar. O, güleç ve her şey milletim için diyen devlet memurları bize nasıl da ikinci sınıf insan muamelesi yapıyor görmeniz lazım. Hiçbir şey millet için değil. Her şey, nüfuzu ve parası olanlar için...
Yavaş adımlarla odanın içinde gezinirken kapağı açık olan gardırobun içini gördüm. Uzaktan görünen takım elbiseler bana Tan'ı anımsattığında dudaklarımı düz bir çizgi haline getirip bakmaya devam ettim. Tan gözümde bambaşka bir konuma yükselmişti. Aslında diğer insanlar hemen birine güvenmek ve ona minnet beslemek için acele etmezler. Kendilerine sağlayacağı menfaatın büyüklük ve süreklilik derecesine bakarlar. Ama bizim gibiler öyle değil. Sürekli bizi ayrıştırıp ikinci bir konuma getiriyorum ama öyle. Bizim gibiler biri ona bir kere gülse ona hayran olur. Biri ona yiyecek bir şey verse onun kölesi olur. Azıcık ilgi görsek o insan için ölebiliriz. Tıpkı benim şu an yaptığım gibi. Tan belki de her insanın yapması gerekeni yaptı -gerçi diğer insanlar yapmadı- ama yine de benim gözümde bir numara şu an.
Kollarımı arkamda bağlayıp dolaba doğru çok az da olsa sekerek gittiğimde diğer kapağı da açıp tüm takım elbiselere baktım. Kapakların tamamı açılınca dolabın içindeki spot ışıkları otomatik olarak yanmıştı. Bir insanın dolabı bile nasıl bu kadar güzel olabilir? Ben bunu rüyalarımda bile göremem. Hayal edemem ki.
Elliden fazlaydı takımı ve koyu renklerin hepsinin neredeyse her tonu vardı. Daha önce takım elbiseli bir tanıdığım olmamıştı ama bu şekilde gerçekten çok karizma oluyorlardı. Beyza'yı kıskanmamak için elimden geleni yapıyordum ama Tan gibi bir kocası varken yaptıkları akla mantığa sığmıyordu.
Ağzımdan bir cık sesi çıktığında kapakları kapattım ve odacığa tırmanarak çıktım. Odacığın kapağını kapattığımda evime gelmişim gibi bir hisle dolmuştum. Bu çok tuhaf bir his çünkü daha önce gittiğim hiçbir köstebek evinde böylesine sıcak hissetmemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATTA KALMA SANATI
Mystery / ThrillerHuzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin biri ile paylaşmak ister misin? Peki ya onu sevmeye ne dersin? Bu, evsizlerin değil, bunu sanata dönüştüren köstebeklerin hikayesi... ❥ h.k...