o t u z y e d i n c i ❥

267 56 43
                                    



Tan ile buluşmamızdan sonra veterinere dönmüştüm. Hava henüz kararmamıştı ama gökyüzü o turuncu pembemsi hâle bürünmüştü. Odaya çıkıp üstümü değiştirdim ve yemek için alt kata indim. Kendimden önce hayvanların yemlerini kontrol ettiğimde hepsinin yeterince yemi olduğunu gördüm ve kendi karnımı doyurmak için mutfağa yöneldim. Aslında Oya ile bir şeyler kararlaştırıp yeseydik iyi olurdu. Telefonumu çıkarıp aradım ama açmadı. Hemen sonrasında da mesaj geldi.

Oya
Hayat canım seminer vardı oradayım. Hastaneye annemin yanına da uğramam lazım. Sonrasında da arkadaşlarla bara gideceğiz. Tek kalabilirsin değil mi? Sabaha gelmiş olurum.

Bara mı gidecekti? Oya dışarıdan çok sakin görünüyordu ama demek ki eğlenceyi seviyormuş. Mesajı okurken aynı anda başımın arkasını da kaşıdım. Hayatımda hiç bara gitmedim ve bara giden bir arkadaşım da olmadı. Bara giden birine ne demeliyim? İyi eğlenceler mi? Eğlenceli zamanlar mı?

Hayat
Hayır hiç sorun olmaz. Eğlenceli vakitler dilerim.

Oya
Teşekkür ederim canım. Ama benim senden bir ricam olacaktı.

Hayat
Dinliyorum.

"Benden de bara gelmemi istemez herhalde. Yok canım niye istesin. Kendi arkadaşları ile gidecekmiş hem. Başka bir şey isteyecek kesin."

Bir saat sonra

Kendi karnımı doyurup hayvanları da son kez kontrol ettikten sonra Oya'nın ricasını yerine getirmek için verdiği adrese gelmiştim. Tramvaydan ineli on dakika olmasına rağmen sahile ulaşamamıştım. Yürümek hoşuma gidiyordu ama istediğim şeyi bulamamak gittikçe canımı sıkmaya başlamıştı. Sanki hiç bulamayacakmışım gibi karamsar bir hise bürünüyordum.

Oya benden Barbaros için yiyecek bir şeyler hazırlamamı rica etmişti. Dediğine göre hep hazır yemekler yiyormuş ve sağlıksızmış. Ne zaman sahildeki evine gitse Oya onun için yiyecek bir şeyler hazırlıyormuş. Gerçi yakın arkadaş olmak bunu gerektirir ama Barbaros'un sahilde bir evi olduğunu ilk defa duyuyordum. Bata çıka yürüdüğüm kumda ilerlemek iyice güçlenmişti. En sonunda spor ayakkabılarımı çıkarıp çıplak ayakla yürümeye başladım. Gökyüzü o kadar güzeldi ki. Koyu turuncu, koyu pembe ve hafif kızılımsı bir haldeydi. Güneş batıya yönelmiş, beyaz kum ve turkuaz denize eşlik eden yeşil palmiye ağaçlarıyla görsel bir şölen oluşturuyordu.

Oya'nın tarifine göre tramvay durağından sonra sahile geçip ıssız ama tepelerin başladığı yere kadar yürürsem Barbaros'un evini görebilecektim. Kendi etrafımda üç yüz altmış derece döndüm ama ne kadar bakınırsam bakınayım hiç bina falan yoktu. Dahası tepecikler görünmeye başlamıştı ama yine hiç ev falan görünmüyordu. Parmak aralarımdan geçen sıcak kum içimi gıdıklarken yürümeye devam ettim. Acaba Barbaros'u arasam mı? Belki de burada değildir?

"Yok canım öyle olsa Oya beni göndermezdi. Haberi vardır onun."

Yürümeye devam ederken ilerde, bayağı bir ileride bir karavan göründü. Tepeciklerden birinin önüne kurulmuş etrafında birkaç palmiye ağacı olan bu karavandan başka bir şey olmayınca aradığım şeyin o olduğunu anladım. Doğru ya ev derken villa mı bekliyordum ki? Ev evdir. Yine de sağa sola bakıp dikkatle karavana doğru yürümeye devam ettim. Ayaklarım her kumdan çıktığında üstündekiler dökülüyor ve yeniden kuma girdiğinde sıcacık nemli yapısı ile tüylerim ürperiyordu. Çok uzun zaman olmuştu bu huzur verici hissi yaşamayalı. Kendi başıma sahile gelmişliğim yoktu ama bir keresinde yetimhane Antalya sahiline götürmüştü. O zaman ilk kez kuma ayak basmıştım da aynen böyle hissetmiştim. Bilemiyorum belki de o günlerin sıkıntısı ile bana öyle gelmişti ama şu an yine aynı hissediyordum.

HAYATTA KALMA SANATIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin