Bölüm 26

5.5K 288 12
                                    

Ethan bana sımsıkı sarıldı. Annem ve o beni rahatlatıyordu. Şimdi ikisi bir aradaydı. Ayrıca Ethan'ın babası ve kardeşi de yanımızdaydı. Bayan Culkin yani namı değer Kelly'nin "ıhım" diye yutkunmasıyla o büyülü an bozuldu. "İstersen gidelim Amber." Anne içgüdüleri aktive oldu herhalde. Ben de sizi seviyorum Bayan Culkin.

-Beni arkadaşınla tanıştırmayacak mısın?
-Eee, şey Bayan Culk- yani Kelly. Bu Ethan, hani şu bahsettiğim.
-Haaa... Neyse ben sizi baş başa bırakayım. Biraz vakit geçirin. Zaten evin yolunu biliyorsun.
-Peki Bayan Culkin. Teşekkür ederim.

Başıyla onaylayıp oradan uzaklaştı. Ben de Ethan'ın kardeşinin mezar taşına bakıyordum. Daha 8 yaşındaydı. Hiç bir şey yaşayamamıştı. O daha küçücük bir çocuktu. Hayalleri ve umut dolu bir geleceği olan bir çocuk. Ethan'a döndüğümde gözleri dolmuştu ama bana belli etmemeye çalışıyordu. "Gidelim mi?" Sesi titrek çıkmıştı. Aynı savunmasız bir çocuk gibi gözüküyordu.

Ağır adımlarla yürümeye başladık. Sessizce. Sessizliği bozan Ethan oldu.

-Amber?
-He?
("He denir mi çocuğa?" Kes sesini Grace, ama haklısın. "Tabisi.")
-Bayan Culkin'e benden nasıl bahsettin?
-Ne?
-Hani dedi ya şey diye.
-Ha! Judy ile olanları anlatmıştım. Sana ne kadar gıcık olduğumu...
-Aslında gıcık kapmakta haklısın.
-Cidden mi?
-Cidden. Ben de olsam gıcık olurdum.
-Zaten gıcıksın.
("Bu ne biçim espri? Sonra bana laf et zaten Amber...")
-Ne kadar komiksin sen.
-Sana çekmişim.
-Diyorsun.
-Diyorum.
-Peki.
-Peki.

Başka "Peki"li bir an yaşayıp kalp krizi geçirmeden konuyu kapattım. Ethan durumdan memnundu. Otuz iki diş gülümsüyordu. Ne kadar tatlı! "Yapmacıklaşma Amber." Ama çok tatlı!
Bir gök gürültüsüyle yağmur bastırdı. Yağmuru severdim ama bu sefer fazla kasvetli gelmişti.

-Fazla kasvetli değil mi?
-Ben seviyorum.
-?
-Her güzelliğin zorluğu vardır...
-Nasıl yani?
-Bu kasvetli yağmurun ardından çok güzel bir gökkuşağı çıkacak.

Şiir gibi konuşuyordu. Ağzından dökülen her kelime beni büyülüyordu. "Sen de şiir gibi konuşuyorsun." Sen de konuşmasan keşke. Grace adına layık değilsin. Sana yeni bir isim bulmam lazım. Buldum! Sana Nicolette diyeceğim. Sen de onun gibi gıcıksın. "Yaa! Lütfen bana o salak kızın adını verme! İstersen adım Joe bile olur. Yeter ki Nicolette olmasın!" Tamam acıdım sana. Yine de adını değiştireceğim. Joe olsun. "Ama o erkek ismi!" Kendi ağzınla dedin. Ayrıca Nicolette'ten iyidir bence. "Haklısın..." Hah, yola gel Joe.
Ben Joe ile atışırken yağmur altında ıpıslak olduğumuzu farkedemedim. Hatta donmuştum. "Üşüyor musun?" Yok Ethan, o yüzden titriyorum. Dişlerimi takırdatmak da en büyük hobim. Cevap vermedim. O kadar hukuk fakültesi kazanmışsın Ethan. Üşüdüğümü anlamayacak kadar salak değilsin. "Al şunu." deyip paltosunu bana uzattı. İçinde kısa kollu bir tişört vardı. Donacak, hasta olacak çocukcağız! İçimdeki annelik iç güdüsüne kulak verdim. Palto yeterince büyük olduğu için paltonun diğer kolunu ona uzattım. O sağ kola elini sokarken ben de sol kola elimi sokuyordum. Bir paltoya iki kişi sığabilmiştik. Ama biraz dar olduğu için Ethan fırsattan istifade bana yapışmıştı.

Filmlerdeki kızların çok bencil olduğunu farkettim. Çocuk kıza paltosunu veriyor. Kız hiçbir şey yapmadan paltoyu giyiyor ve çocuğu öylece tişörtle bırakıyor. İnsan en azından bir sarılıp ısıtır değil mi? Yok. İnsafsızlar.

Kendi kendime mahalledeki teyzeler gibi konuşmayı kestim ve anı yaşamaya devam ettim.

-Bayan Culkin kim?
-Eski resim öğretmenim. Onun evinde kalıyorum.
-Daha önce hiç bahsetmemiştin?
-Gerek duymamışımdır.
-Peki. Neyse ben seni eve bırakayım.
-Peki.

Eve geldiğimizde yani Bayan Culkin'in evine, yağmur kesilmişti. Paltosunu Ethan'a verdim ve yanağına bir öpücük kondurdum. "Seni gidi seni!" Her şeye maydonoz olma Joe.

Suratı asıktı. Bayan Culkin'i ona önceden anlatmadığım için bana kırılmıştı sanırım. Ben onun gönlünü almasını bilirim. Ona sımsıkı sarıldım. Sarılmakta kararsız kalmıştı sanırım. Ama sonunda cazibeme karşı koyamadı ve sarıldı. "Sen de cazibe ne arar. Islak ıslak! Saçların inek yalamış gibi olmuş!" İnek iyi halt etmiş Joe!

Yanağına bir öpücük daha kondurduktan sonra kapıya doğru ilerledim. Uzaktan bana gülümsüyordu. Ben gönlünü alırım demiştim. "Görüşürüz!"

Kapıyı çaldım. Bayan Culkin beni içeri aldı.

-Bayan Cul- yani Kelly. Acaba bir taksi çağırabilir misiniz?
-Neden Amber? Ayrıca seni bu halinle hiçbir yere göndermem. Hasta falan olursun.
-Merak etmeyin Bayan Culkin.
-Peki, tatlım ama beni haberdar et.
-Tamam.

On dakika içinde taksi gelmişti. Şoföre deponun adresini verdim. Camdan gökkuşağını izledim. Ethan haklıydı. Her güzelliğin bir zorluğu vardır.

Taksiye 8 dollar ödedikten sonra depoya girdim. İçeriden sesler geliyordu. Hırsız falan mıydı? "He hırsız, Amber. Boş depoyu çalacaktı." Canım benim, orada kasa var. Kasa yani, boru değil.

Sesler gittikçe yaklaşıyordu.

-Merak etme. Birkaç haftalığına burada kalacağız. Sonra villamıza taşınacağız.
-Tamam David. İstediğim elmas kolyeyi ne zaman alacağız.
-Yarın alırız hayatım.
-Ben duşa gireceğim aşk böceğim!
Aşk böceğim ne be? Ben bile Ethan ile böyle konuşmuyorum. Bir dakika? Bu ne dedi? David mi? Baba?

Kötü Kızlar ÖlmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin