Bölüm 36

4.7K 258 13
                                    

"Ama bu pembe!" Evet, tahmin ettiğiniz üzere Judy ile alışverişteyiz. Aman ne kadar eğlenceli. (!) Hani şu kızların vazgeçilmezi olan alışveriş. Tutkusu olan. Bazen kız olup olduğumdan şüphe ediyorum. "Sana çok yakıştı ama!" Ve şu anda Judy ile kıyafet kavgası yapıyoruz. Şunu söyleyebilirim ki; tarzlarımız hiç uymuyor. O "Şeker Kız" ben ise "Karanlıklar Kraliçesi" Ben çok güzel, dar, siyah bir elbise gördüm ama Judy toz pembe bir elbiseyi tutturdu. Banane! Bu benim ay dönümüm! Ben istediğimi giyerim! Aslında bana bıraksanız pijamayla da giderim de, neyse. Almakta baya ısrar etti ve bu benim sinirimi bozmuştu. Sonunda bombanın pimini çektim ve patladım. "Judy! Ne bu ısrarın? Bu benim ay dönümüm! Senin değil! İstediğimi alırım! Buna karışamazsın." Gözleri yaşarmıştı. Acaba çok mu sert konuşmuştum? Ağzından sözcükler döküldü. "Benim sadece bir kere erkek arkadaşım oldu. Onu da bir trafik kazasında kaybettim. Hem de birinci ayımızdan tam bir gün önce..." Gözlerinden acıyı okuyabiliyordum. Devam etti. "Ethan'a da bu yüzden bu kadar bağlıyım. Bu toz pembe elbise var ya, benim elbisemin aynısı. Ben o gün için hazırlanamadım. Onun yerine siyahlar içine büründüm..." Yutkundu. "Seni kendim yerine koydum. Kusura bakma." Siyah elbiseyi eline aldı ve kasaya doğru ilerledi. Kasaya ulaştığında siyah elbiseyi elinden aldım ve toz pembe elbiseyi uzattım. Judy'nin gözlerinin içi gülüyordu. Bana gülümsedi. Dışarı çıktık ve yürümeye başladık. "Judy, kendimi senin ellerine bırakıyorum! Beni hayalindeki gibi hazırl-" Sözüm yarıda kalmıştı. Çünkü Judy yanımda değildi! Kendi kendime konuşmuştum. Umarım kimse beni görmemiştir. İyi de nerede bu kız? Arka sokağa girdiğimde ayakkabı vitrinine yapışmış olan Judy'i gördüm. "Hemen buraya giriyoruz!" dedi ve beni kolumdan tutup sürükledi. "Bunu deniyoruz!" dedi vitrindeki elbisem gibi toz pembe ayakkabıları gösterirken. Görevli kaç numara giydiğimi sordu. "38" dedim ve oturdum. Judy de yanıma oturdu ve kulağıma fısıldadı: "Yuh! 38 ne be! Kürek kadar!" Al işte. Judy her yerde Judy. "Sen kaç numara giyiyorsun?" dedim. İddialı bir şekilde "36" dedi. Her ne kadar içimden "Yuh! 36 ne be! Bit kadar!" demek gelse de sustum. Malum, kız hasta, beni kesip rendeleyip panda kostümü giydirip göle atar falan, tatsızlık çıkmasın. "36 mı? 36 sayısı ne kadar güzel bir sayı!" Ihım.

Görevli ayakkabılarla geldi ve ayakkabıyı ayağıma giydiriyordu. Külkedisi vari hissettim. Ama benden anca Külkedisi'nin kötü kalpli kız kardeşi olur çünkü ayakkabı ayağıma olmadı. "Bir numara büyük getireyim." Ama ben 38 giyiyordum. Ayakkabımın altında da 38 yazıyordu. Şimdi Judy'ye maskara oldum! Kıkırdıyordu. "Kürek Ayaklı Amber! Kürek Ayaklı Amber!" Gerizekalı Joe! Gerizekalı Joe! Nasıl bir hismiş? "Uf! Kötü." Bundan sonra ayağını denk al Joe.

Canım (!)  iç sesim Joe ile tartışırken ayakkabı gelmişti. Şimdi adam "40 numara" derse katil olacaktım. Ayakkabı ayağıma tam oldu. "Tamam! Alıyoruz!" dedi Judy neşeyle. Bana çok uygun bir ayakkabı, hem toz pembe, hem de topuklu! Aman ne hoş. Her şey Judy için.

Judy bir kozmetik mağazasına girdi ve beş dakika sonra elinde torbalarla çıktı. Sanki kız alacağı her şeyi önceden hazır etmişti. "İşimiz bitti! Hadi gidiyoruz!" dedi ve sokağın sonuna park ettiği arabaya gittik. Bunlar sülalecek zengin valla. Ethan'ın arabasının pembesiydi bu. Anlaşılan Judy'nin en sevdiği renk pembe. Arabaya bindik ve radyoyu açtık. Yolun yarısında radyoyu kapattım çünkü oteli geçmiştik.

-Judy, oteli geçtik!
-Biliyorum?
-Eee geri dön o zaman?!
-Otele gitmiyoruz...

Tahmin etmiştim. Bu kız beni süsleyip, 32 yerimden bıçaklayıp ormana atacaktı. Saçmalama Amber! Judy, tedirgin yüz ifademi anlamış olacak ki konuşmasına devam etti.

-Hastayım ama o kadar değil, Amber. Eve gidiyoruz.
-Neden?
-Seni orada süsleyeceğim salak kız!
Dedi ve kahkaha attı. Ben salağım gerçekten.
"Evet öylesin." Bu günümü mahvetmene izin vermeyeceğim Joe.
"Peki" dedim i'yi uzatarak. Bir dakika? Ev mi dedi o?
-Ev derken?
-Benim evim.
-Senin evin mi var?
-Ah evet. Geçen hafta tutmuştum. Bir süreliğine buralardayım.
-Oh...
-Ne oldu?
-Ev deyince panikledim.
-O kadar salak değilim?

"O kadar" derken? Yani bir salaklık var da onu yapacak kadar değilim mi demek istedi? Öyleyse doğru demiş. Haha.

Kendimce içimden Judy'e laf sayarken eve ulaşmıştık. Küçük ama iyi döşenmiş bir evdi. Salonda genellikle pembe ve beyaz hakimdi. Ah şu pembe tutkusu! Judy içeri geçti. Ben de salondaki tablolara bakıyordum. Gözüme bir çerçeve ilişti. Büyük, ahşap çerçevenin içine Ethan ve Judy'nin resimlerinden kolaj yapılmıştı. "Şimdi duşa gir!" dedi Judy. Ne ara geldi bu kız. "Sıcak suyu açtım." Banyoya ilerledim. Duş jeli bile pembe! Banyo güzelken biraz sömüreyim değil mi?

Yaklaşık yarım saat sonra duştan çıktım ve "pembe" havluya sarındım. Judy saçımı ördü. Toz pembe elbisemi giydim. Yakışmadı değil. Makyajımı yapmaya başladı. Bu sırada da sohbet ediyorduk.

-Ben bu kadar süslendim. Ethan ya pijamalarla gelirse? Hahaha!
-Merak etme! O iş bende!
-Vay vay vay! Ne yaptın?
-Şunu söyleyebilirim ki Ethan şu anda otelde balo var sanıyor. Resepsiyonla da konuştum. Senin de baloya hazırlanacağını Ethan'a mesaj attım. Şimdi smokin arıyordur o.
-Sen var ya!
-Eee... Judy Ballinger farkı.

Biz konuşurken makyajım bitmişti. Sadece ruj sürmem gerekiyordu. Rujumu sürdükten sonra beni aynaya doğru çevirdi. Gözlerime inanamadım! Bunu nasıl yaptın Judy?!

Kötü Kızlar ÖlmezHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin